.
|
| Vitale de Vielmond Pemberton Corp.
| Konu: certain dark things Ptsi Tem. 06, 2015 4:15 pm | |
| “I love you as certain dark things are to be loved,
in secret, between the shadow and the soul.” ― Pablo Neruda, 100 Love Sonnets |
| | | Vitale de Vielmond Pemberton Corp.
| Konu: Geri: certain dark things Ptsi Tem. 06, 2015 4:15 pm | |
| Vitale de Vielmond yirmi sekiz senelik kısa ama gerçekten dolu hayatı boyunca ne istediğini iyi bilen ve hamlelerini hep buna göre yapan bir adam oldu. İnsanlar, özellikle Roger, ciddiyeti hakkında ne kadar fazla yorum yapsa da kendisini asla değiştirmedi. Halinden memnundu. Dört sene önce batmakta olan Pemberton üzerine büyük bir kumar oynamıştı ve şansı yaver gitmişti, yine de genç adam bunun kendisine bir garanti sunmadığının bilincindeydi. Yeniden zor bir duruma düşmemek için durmadan çalışması gerekiyordu. Bu yüzden, çalıştı. Hem de gerektiğinden daha bile fazla çalıştı. Ailesinden destek almadan bir yerlere gelmek istemişti – geldi de. Daha sonra, hedefine hızlı varmanın cezasını ağır çekti. Şimdilerde ne için uğraşması gerektiğini bilmiyordu pek, boşluktaydı. Fethetmesi gereken çoğu kaleyi çoktan alt etmişti. Biri hariç. Onun da ismini duymak bile sinirden kudurmasına sebep oluyordu. “Gevşe biraz.” Şakaklarını ovuştururken göz ucuyla kuzenine baktı, ona yumruk atmak istiyordu yalan yok. “Kravatını falan da çıkar istersen, nefes alamıyor gibi görünüyorsun.” Doğruydu. Sinirden nefes alamıyordu doğrusu. “Bana daha erken söyleyebilirdin. Planlarım vardı.” “Aslına bakarsan Rosie ile bunu çoktan konuştum – bu gün boşsun. Ve Irene’i görmek isteyeceğini düşünmüştüm.” Yanlış düşünmüşsün demek istedi ama sustu, Irene ile olan anlaşmazlıkları yalnızca kendisini ilgilendiriyordu. Cadı genellikle anlam veremediği bir öfke halindeydi ve Vitale başta bunun için bahaneler üretmeye çalıştıysa da, artık bu konuda pek başarılı değildi. İşin kötüsü, Irene’deki öfkenin ağır bir yansıması kendisinin içinde de yanıyordu. En son kavgalarını ne için etmişlerdi bilmiyordu ama birbirlerinin yanından kötü ayrılmışlardı – anının o kısmı gayet canlıydı. “Bunun neden gerekli olduğunu anlamıyorum.” “Öğrencilere iş imkanlarından bahsediyoruz, ufak bir simülasyon şovu sunuyoruz. Ağızlarını açık bırakıp eve dönüyoruz. Basit bir iş, bu kadar gerilme be.” “Sen gitsene.” “Trust’la bakanlığa gitmem gerek. Sen neden kaçıyorsun?” Roger’ın sırıttığını görmek için kuzeninin sinir bozucu yüzüne bakmasına gerek yoktu. Vitale sesindeki alayı çok rahat algılayabilmişti. Ayağa kalktı ve homurdanarak kapıya yöneldi, Roger’ın yanından geçerken ona bir omuz atmamak için kendini zor tutuyordu. “Hiçbir şeyden kaçmıyorum. O nereden çıktı?”Bal gibi de kaçıyordu. & Gerçi istediği kadar kaçsın, genellikle kendini kadının karşısında dikilmiş bir vaziyette buluyordu. Mesela şu an, büyük salonda kendini ve takım arkadaşlarını bekleyen öğrencilerin yanına gitmesi gerekirken yanlışlıkla (lol tabii) Tılsım dersliğinin bulunduğu kata sapmıştı. Şimdi de kapının önünde Irene’in çıkmasını bekliyordu, tabii cadı ortaya çıkar çıkmaz asıl gitmesi gereken yere yollandı. Onu beklediğinin belli olması ihtimalinden daha kötü hiçbir şey olamazdı herhalde. |
| | | Irene Asjuëd Stajyer
| Konu: Geri: certain dark things Cuma Tem. 10, 2015 5:01 am | |
| Irene Asjuëd’in zihni uzay boşluğuna dağılmış yıldızlar gibiydi; düşüncelerini simgeleyenler yıldızlardı; hepsi doğar, sonra da sönüp yokluğa karışırdı. Bu boşlukta zamanın birinde öyle bir yıldız doğdu ki, gelecekte kalbi üzerinde oluşturacağı etkiyi önceden bilmenin hiçbir yolu yoktu. O yıldız kara deliğe dönüştü, uzunca bir süre aklındaki tek şey o’ydu. Fikirlerine hükmeden bir girdap gibiydi; cadının çekime karşı koyması ise neredeyse imkânsızdı. Ne zaman duyguları yanlış yöne sapsa, benliğini zihin haritasında kaybolmuş gibi hissetse, kendisini bu güce çekilirken bulurdu. Bu güç Vitale de Vielmond’du ve büyücünün Irene’in düşüncelerinde yer almadığı bir gün geçmiyordu.
Sabahın erken saatlerinden beri şimşeklerin göğü süslediği bir gündü, cadının öğle arasına kadar tılsım dersliğinden dışarı kafasını uzatmaya vakti olmamıştı. Bu yüzden de ne dışarıdaki karmaşadan ne de kendisini bekleyen sürprizden haberdardı. Özenli ve kıvrak hareketlerle sözcüklere şekil verdiği kalemi son kelimeyi noktalayarak cübbesinin cebine attı. Dersliği terk eden yedinci sınıfların uğultularına gözlerini devirerek karşılık verdi. Şu öğrencilerin ders biter bitmez açılan çenelerinin ayarı gerçekten yoktu, bir insan neden konuşmak için bu kadar sabırsızlanırdı ki?
Buğu yapmış camın ötesinde yağmurun pencere pervazına düşüşünü izledi bir süre. Bugün içinde garip bir his ile uyanmıştı, günün çoğunu kendisiyle ilgili sorunun ne olduğunu anlamaya çalışarak geçirmişti. Özel gününe daha çok vardı, bu yüzden böyle hissetmesinin sebebi o olamazdı. Gerçi doğrusunu söylemek gerekirse Irene Asjuëd’in özel günü ile normal günü arasında pek bir fark yoktu. Yine derin bir nefes aldı ve büyük bir iç geçirişle içinde tuttuğu havayı geri bıraktı. Camın ardında dalıp gitmiş gözleri önünde sallanan eli fark edene dek adının söylendiğini duymamıştı. Dikkati yeniden dersliğe döndüğünde Lilith’in kocaman yeşil gözleri kendisininkilerle buluştu. “–Sen iyi misin?” Kafa sallayışı o kadar belli belirsizdi ki Lilith alacağı cevabı önemsese bunu anca fark ederdi ama genç kız sorunun ardından hemen konuşmaya başlamıştı zaten. “–Neyse bugün ne olduğu hakkında bir fikrin var mı? Tanıtıma geliyorlar.” “Ne tanıtımı?” “–Cidden mi Irene… Ya sen nasıl bilmezsin ki anlamıyorum bir de stajyersin. Aileden biri olarak seni üst tabakaya soktuğumuza göre bize ulaşamadığımız güçler arasında neler geçtiğini anlatan bir ajan olmanın zamanı geldi de geçiyor ama yok, sen anca gökyüzüne falan bak.” Lilith, dışarıyı gösteren elleri kalçalarıyla buluşana kadar bir cevap almayı bekledi ama kelimelerinin karşılığı kendisine çatık kaşlar altında içi geçmiş gözlerle bakan bir surattı. “–Neyse. Biz de tam olarak bilmiyoruz aslında haftalardır bugün birilerinin son sınıfları bilgilendirmeye geleceğini söylüyorlar-” Gryffindor’lu kızın sessi gittikçe yükselmeye başlıyordu. “–Belki profesyonel ligden birileri geliyordur. IRENE YA MAGPIES’DEN GELİYORLARSA SANIRIM ÖLÜCEM!” Gözlerini kapatıp bayılma numarası yapan cadıyı Carlie yakalayınca dudaklarına hafif de olsa bir gülümseme yerleşen Irene, not defterini toplayarak ayaklandı. Tamam yeğenini seviyordu ama bugün gerçekten çoluk çocukla uğraşacak hali yoktu.
Ah kimle karşılaşacağını bir bilseydi.
~♦~
Cidden bu nasıl bir kalabalıktı böyle? Tılsım dersliğinden koridora adımını attığında kendisini oraya buraya koşuşturan bedenlerle dolu bir denizin ortasında bulmuştu. Etrafın yatışması için derslikte biraz daha beklemesi gerektiğine karar verdi ama bu fikirden anında vazgeçti. Öğrenciler arasında açılan bir boşluktan geçtiğinde kafası o kadar bulanıktı ki iri cüsseli birinin üstüne kapaklanana dek ne kadar hızla ilerlediğini fark edememişti. Adamın bedeni sertçe taş zemine vurduğunda, Irene’in ellerinin bedenin göğsünde aldığı konum öyle bilindik hissettirmişti ki, o anda tüm hislerinin aynı anda hem paramparça olduğunu hem de ruhunun sonsuz bir hafiflikle canlandığını hissetti. Büyücünün kolonyasının teniyle oluşturduğu koku bile; kafese hapsolmuş kuşun hırçın kanat çırpınışları gibi hızlandırabiliyordu kalbinin ritmini. Zorla yutkundu, kafasını kaldırıp üzerinde uzandığı kişinin gözlerine bakmaya cesaret edemiyordu, ama o anda bunu yapmak dünyadaki en önemli eylemdi sanki. Tenlerinin birleştiği yerden görünmez alevler yükseliyor gibiydi, yaklaşık iki dakika önce dünyada nerede olduğundan haberi bile olmayan bu adamın daima bulunması gereken yer tam da burasıydı işte. Bu alevler bir gün ikisini de yutup, yakacaktı; belki de bu cümleyi kurmak için artık çok geçti. “–Vitale?”
|
| | | Vitale de Vielmond Pemberton Corp.
| Konu: Geri: certain dark things Salı Tem. 28, 2015 1:19 pm | |
| Vitale daha henüz boyu lavaboya ulaşabilecek kadar uzamamış bir çocukken bile uysal değildi. Karşı komşunun çocuklarıyla kavga eder – sürekli bir hinlik peşinde koşardı. Hayatı boyunca içindeki bu güdünün üzerini örtmeye çalıştı. Genç adam rahattan rahatsız oluyordu, ani patırtılar ve çözülmesi gereken sorular – tıpkı parmaklarının üzerinde sinirlerini kontrol altında tutamadığı zaman dövdüğü duvarların oluşturduğu minik aşınmalar gibi, ona hayatta hissettiriyordu. İşte yine kendisinden yaşça büyük bir kabadayıya kafa tuttuğu bir yaz akşamı, annesi yanağındaki kesiği pansuman etmeye çalışırken hafifçe gülümsemiş ve küçük oğluna sorununun ne olduğunu sormuştu. Vitale o zaman sorununun ne olduğunu bilmiyordu, hoş; şimdi sorsanız bu konuda daha da kayıp olduğunu fark ederdiniz. Sürekli çalışıp istediği başarıyı elde edemediği için kendini daha çok yıpratmasının altında yatan neden, o zamanlar sürekli saçma sapan problemler çıkarmasının sebebiyle aynıydı. Sıkılıyordu. “Bence sen yıldızını arıyorsun. Onu bulduğun zaman sürekli sağa sola koşuşturup başına bela almayı keseceksin.” Vitale annesinin ağır eli yaraya pamuk bastırırken kafasını geri kaçırmaya çalıştı, bu sırada yıldızın ne demek olduğunu sordu. Carmen Catalano de Vielmond o günden bu güne bir gıdım değişmeyen o sakin surat ifadesiyle, oğluna aslında her insanın içinde nasıl bir boşluk olduğunu anlattı. Bu sırada üzerinde el yordamıyla bir delik arayan oğlunu izliyordu, ufak bir kahkahanın dudaklarından kaçmasına engel olamadı. “İçinde, sen o boşluğu göremezsin. Sıkılmanın sebebi hiçbir şeyin o boşluğu tam olarak dolduramaması.”“Neymiş benim yıldızım?” “Bilmem, herkesinki farklı.” “Senin yıldızın ne o zaman?” “Sen, baban…” “Ben evlenip baba olamam küçüğüm daha.”Normal insanların huzur arayışına sahip değildi. Ateşi istiyordu. Donuk yaşamaktansa kavrulmayı tercih ederdi. Kavruluyordu da, iyi hissettirdiğini söylemek yalan olmayacaktı. Ama o bunu tüm sakinliğiyle inkâr ederdi muhtemelen. Sonuçta iyi ya da kötü, ne hissettiği kendine kalmalıydı. Genellikle de öyle olurdu. Muhtemelen kalbini eriten vücut ısısının ana kaynağı bile, Vitale’nin kendisi için ne hissettiğini bilmiyordu. Gözleri Irene Asjued’in muhteşem güzelliğine ilk şahit olduğunda, beyninin içinde bir yıldız kaydı. Vitale bu sırada bir dilek tutamayacak kadar afallamıştı. Gerçi dileyeceği hiçbir şey, yaşadığı gerçeklik kadar güzel olamayacaktı. Genellikle acı içinde kıvranmasına ve sinirden belki de milyonlarca bardağı kırmasına sebep olacak bu kadının, gelecekte kendisi için ne kadar önem addedeceğini bilmediği o kısa zaman dilimi içerisinde bile hayatı boyunca beklediği farkındalığa erişmişti. Vitale yıldızını bulmuştu. & On sene ne ara geçmişti, Vitale Hogwarts’ın kendi evi olduğunu günleri dün gibi hatırlıyordu gerçekten. Bu koridorlarda gerçek anıları gizliydi, arkadaşlarıyla yaptığı şakalar kulağında çınlıyordu. Yüzüne ister istemez bir gülümseme oturdu, yanından geçen öğrencilerden birinin cübbesindeki sarı armayı görünce de sırıttı – yıllar geçmişti ama Vitale Hufflepuff holiganlığını asla tam olarak rafa kaldıramamıştı. Dikkatinin dağıldığı bir anda, zaman hızlandırmalı şekilde ilerledi sanki. Bir an ayaktaydı ve diğer saniye yerde yatıyordu. Üzerinde bir kadın vardı, Irene? Saçının renginden parfümünün kokusuna kadar her ayrıntı kadının kimliğini bağırıyordu. Onun kafasını kaldırıp kendisine bakmasına gerek yoktu. Vitale çoktan tanımıştı. “Vitale?” Kadının sesi duyduğu en güzel melodiydi, saçma sapan şeyler söylemediği zamanlar, sonsuza kadar dinlemek istiyordu. Ne yazık ki sevgili Irene’i ile düzgün diyalogları yaşatma rekorları çok uzun değildi. Her seferinde illa biri problem yaratacak bir cümle söyler, diğerini çileden çıkarırdı. Fakat bu Vitale için şahit olduğu tüm o aşk hikâyelerinden daha gerçekçiydi. Irene onun öteki parçasıydı. Gerçekten annesinin bahsettiği o boşluğu kimsenin yapamayacağı kadar iyi dolduruyordu. Dirsekleri üzerinde doğrulmaya çalıştı ve üzerinden kalkmaya uğraşan ‘sevgilisinden’ gözlerini bir saniye bile olsa ayırmadı. “Irene, selam.”Güzel bir başlangıç noktasıydı Vitale, sahiden tebrik ediyorum seni. Ne kadar zamandır görüşmüyordunuz kim bilir… Elinde daha iyi hiç mi kelime kalmamıştı? Selam mı? Cidden mi? Nerede senin üstün hitabet yeteneğin? Nerede senin seçtiği sözcükleri insanların kilitlerini açacak bir anahtar olarak kullanan o tatlı dilin? Burada değil anladığım kadarıyla.Irene burada ne işin var der gibi bakmayı sürdürünce eli ensesine gitti, genç kadının karşısında neden her seferinde asalak bir ergen gibi kalakaldığını açıklamaya hala gücü ve aklı yetmiyordu ne yazık ki. “Pemberton tanıtım günü, Roger işten kaytarmak için Trust’la bakanlığa doğru gezintiye çıktı. Bu da bana kaldı.” Gecikmek üzere olduğunu fark edince Irene’e şöyle bir baktı. “Aslında şu an Büyük Salon’da olmam gerekiyordu. Eşlik etmek ister misin?” Kadının arkasından gelip gelmediğine bakmadan yürümeye başladı. İstediği zaman tam bir salon beyefendisi olabiliyordu elbette, iş hayatının şartlarından biriydi bu. Fakat normalde, Vitale pek de kibar sayılmazdı. Öğrencilerin arasından ilerlerken adımlarının hızını Irene’le aynı hizaya gelmek için yavaşlattı, işte elinden gelen en büyük nezaket bu kadardı. “Nasılsın? İyi görünüyorsun. Her zamanki gibi.” |
| | | Irene Asjuëd Stajyer
| Konu: Geri: certain dark things Ptsi Ağus. 17, 2015 2:58 pm | |
| Batmakta olan güneşin pencereden ulaşarak yangın süsü verdiği kızıl ahşapta hareket ediyordu ayakları; henüz ileride taşıyacağı ruhun ağırlığından habersizlerdi. Ancak o zaman bile kız, gelecekte kolay bir kişiliğe sahip olmayacağının sinyallerini veriyordu. Sessizliğin hükmettiği ufak odada adeta kuğu gibi süzülürken, bedeninin aldığı her yeni şekil farklı bir hissi beraberinde getiriyordu. Ayakları yerden kesiliyor, zeminle tekrar buluşan parmak uçları dansını ayakta tutan zarafetin taşıyıcıları oluyordu. Durmaksızın havaya dokunan elleri, içini perdeleyen hislerin dış dünyaya bir uzantısı gibi hırçınca savruluyorlardı. Dans etmek, ilk adımını attığından beri Irene için kendi ruhsal dünyasını dengelemenin en özel yolu olmuştu. Okumak olduğu kadar yazmak da onun için önemliydi belki ama hisleri tarafından böylesine etki altında bulunan birisi için doğru kelimeleri bulmak çoğu zaman imkansızdı. Günlerce, haftalarca, aylarca asla tam anlamıyla bulamayacağı kelime kombinasyonlarını aramak yerine, belki de izleyen çoğu kişinin mana konduramayacağı şekillerde vücuduna yön vermek kendisini daha berrak hissetmesini sağlıyordu. Bunu yaparken bile tamamen net değildi. Irene hep böyle birisi olmuştu. Kendi davranışlarını bile anlamlandıramıyordu, kendisini tam anlamıyla tanıyamıyordu; bu yüzden benliğinden insanlara sunabilecekleri son derece az ve fazlasıyla karışıktı. Bu sebeple dans, onun için en doğru lisandı. Kelimelerle sınırlandırmaksızın duygularını diğer insanlarınkileriyle çakıştırmanın en doğru yoluydu. Yaklaşık on yaşlarındaydı, bir öğleden sonra akrabaların buluşacağı; doğal olarak çocukların da bir araya geleceği sıradan bir gündü. Cadıyı görmeye gelenler tabii ki de onu aradıkları yerde bulamayacaklardı; Asjuëd ailesi içinse bu alışıldık bir durumdu. Kalabalık boy göstermeye başladığında Irene Asjuëd ortamdan kaçan ilk kişi olurdu. Bu hiç sekmezdi; şimdi nasılsa o zaman da öyleydi. Fazla insan arasında olmak kızı sıkıyordu; yorulduğundan değil, yalnızca hoşlanmıyordu. Bu yüzden annesi kalabalık kelimesinin sonuna gelmeden Irene kaçacak bir delik aramaya başlamış olurdu. Bugün de aynısını yapmıştı. Malikanenin aşağı yukarı bir kilometre gerisinde kalan ufak bir ağaçlık alanda terk edilmiş küçük bir kulübe bulmuştu. Sanki mekan yüksek ağaçların arasında birden karşısına çıkıvermişti. Bu yıkık dökük, mütevazi ev cadının kanını keşif arzusuyla kaynatmaya başlatmıştı. Çok zaman geçmeden kendisini barakanın tozlarla kaplı ahşap zemini üzerinde ilerlerken bulmuştu. Vakit geçtikçe ve sessizlik kendisi için bir melodi halini almaya başladıkça içgüdüsel olarak ayaklanmış, bedeninin kontrolü ele geçirmesine izin vermişti. Ne kadar uzun süre olmuştu dansa başlayalı idrak edemiyordu ancak sonunda kasları yorgunluktan sızlamaya ve akşam güneşi gökyüzünü terk etmeye başladığında durdu. Adımları kesilir kesilmez kulağına çalınan kuvvetli alkış sesiyle irkildi. Kalbi göğsünde çılgınca atarken arkasına döndü, daha önce hiç görmediği bir surat yoğun kahverengi gözlerle kendisine bakıyordu. Yaşlı kadının sarı ve beyaz karışımı saçları kısa ve biçimsiz kesilmişti. Yüzündeki belli belirsiz kırışıklıklardan ve sırtının çökük duruşundan altmış, yetmiş yaşları arasında bir noktada olduğunu anlamak mümkündü. Kadın kendisine doğru ilerlerken, Irene de birkaç adım geri gitti. “Siz kimsiniz?” sesinin titrememesi için çaba sarf etti. “Ben kim miyim? Ne kadar da önemsiz bir detay!”“Önemsiz mi? Önemsiz olan birçok şey sıralayabilirim. Mesela ayakkabı numara…” Bir an için karşısındaki kişinin kendisine kolayca zarar verebileceğini düşününce aniden sustu. “Bilmiş, bilmiş! Ne kadar da hazır cevap! Şu gözlerinin parıltısına bak!” Kadın kendi kendine aklını yitirmiş gibi konuşurken Irene’e gitgide daha da yaklaşıyordu. En sonunda kız yapının ılık duvarını sırtında hissedince gidecek başka yeri kalmaması kendisini daha da endişelendirdi. “Korkma kızım, sana zarar vermeyeceğim. Söyleyecek birkaç sözüm var yalnızca.” Yarısı çürük yamru yumru dişleriyle küçük kızın suratının dibine kadar girdi, Irene’in kalbi içinde sinek kuşu barındırıyormuş gibi pırpır atıyordu; karşısındakinin nefesinin pis kokusu mide kaldırıcıydı. Kadın gözlerini kocaman açarak seçtiği her kelimenin üzerine tek tek basa basa konuştu. “Bir gün biri kalbini senin ellerine bırakacak, sen ise onun zehri olacaksın. Sen busun, zehir.” Gözleri gitgide daha da büyüyordu sanki, bu nasıl mümkündü? Loş ışıkta pis pis gülümseyen suratı ile son derece korkunç görünüyordu. “Kalbine dokunduğun kişiyi zehirliyorsun.”Karşısındaki kişinin gözleri üzerine karabasan gibi çökerken duyduğu sözlerle daha fazla irkilen Irene kendi gözlerini kapadı. Az önce yaşadıklarının gerçek olduğuna inanmıyordu, göz kapakları tekrar kalktığında kadın orada bulunmayacaktı. Kendisini buna inandırdı, gözlerini açtığında terk edilmiş küçük bir evin odasında yine tek başına olacaktı. Ve öyle de oldu. Oda, az önce iki kişiyi barındığından habersiz bakışlarına ulaşıyordu. Irene şaşkınlıktan bir süre hareket edemedi, vücuduna söz dinletmeyi tekrar başarabildiğinde ise koşarak orayı terk etti. Malikaneye döndüğünde ilk iş olarak babasını bulup az önce başına gelenleri anlatmak istedi ancak kalabalığın arasına dalmak bu dileğinin gerçekleşmesini engelledi. Bu yüzden doğruca odasına çıktı; adrenalin damarlarında çalkalanıyordu. Zehir demişti kadın, bir süre bunu düşündü; aklından çıkaramıyordu. O ne demekti? Irene Asjuëd kadının ne demek istediğini anlayana kadar uzun bir süre geçecekti, ne anlama geldiğini idrak ettiğindeyse yalnızca zehrin değil, panzehirin de kendisi olduğunu anlaması içinse daha uzun bir süre… & Cadı, artık ikisi de bir diğerinin varlığından haberdar olduğu an panikledi. Vitale’yle birlikteyken böyle oluyordu işte, her şeyi yıkıyor ve her şeyi tamamlıyordu; adamın varlığında hisleri kafasını çok karıştırıyordu. Büyücünün bedeninden destek alarak ayağa kalkmayı başarabilmişti. Elleri altında onun kalp atışını hissedebiliyordu; Vitale ve Irene için durum hep böyleydi, biri öbürünün kalbine uzanırken diğeri hep geri adım atmak zorundaydı. Ayakları üzerinde dikildiğinde büyücü kendisine tek bir kelime edene kadar onun gözlerine bakmadı. Bakarsa hem bulabileceği hem de gösterebileceği şeylerden korkuyordu. Kulağına çalınan kelimeler, bir kez daha yaptığı şeyin haklılığını kanıtladı. Selam mı? Gerçekten mi? demek istedi, ama bunu dile getirmedi. Gerçi Vitale’nin de bu kelime seçimiyle mutlu olmadığını biliyordu, onu gayet iyi tanıyordu. Bu sefer, gözlerini ona çevirme cesaretini kendisinde buldu; bunun nedeni ilk hatanın Vitale’den gelmiş olmasaydı. Aralarında geçen her sohbet ikisinin de zalimce oynadığı bir oyun gibiydi. Fakat bu oyunda bir sorun vardı çünkü oyunun sonunda hiçbir zaman kazanan biri olmuyordu, ikisi de hep kaybediyordu. Vitale’nin, önünde tedirgin bir şekilde hareket edişini izlerken içinde akan duygu selinin ne üzerine olduğundan emin olamadı. Aslında delice mutluydu, çünkü Vitale karşısında duruyordu işte; aylardır nerede olduğunu merak ederken adam karşısında bitivermişti. Ama mutsuzdu çünkü gidip boynuna sarılıp rahatlayamıyordu. Bunun bir sebebi var mıydı? Hayır, yalnızca yapamıyordu. Bir kez daha özlem duygusunun göğsünü sıkıştırdığını hissetti, hafifçe gözleri doldu. Fakat bunu belli etmemek için kaşınan gözlerini ovuyormuş gibi yaptı. Büyücünün arkasından Büyük Salon’a ilerlerken Vitale’nin kendisine yetişmek için adımlarını yavaşlattığını fark etmişti. Dudaklarına ufak bir gülümseme yerleştirirken bunu ona göstermemek için çaba sarf etti. Sözlerine “İyiyim,” diyerek cevap verdi. “…sen de öyle görünüyorsun, keyfin yerinde gibi.” Meydan okuyan bakışlarla Vitale’nin suratını incelerken sarf ettiği sözcükler Irene Asjuëd’in ‘Ah keyfin yerindeyse ben sana şimdi cehennemi getireceğim.’ demesinin nazik şekliydi. Birbiriyle eş zamanlı hareket eden adımları durduğunda Vitale’nin de durup kendisine dönmesini bekledi. “Aslında yapacak işlerim var. Seni görmek güzeldi.” Şu anda yaptığı eylemin Vitale’yi ne kadar kızdıracağını biliyordu, ama şu an için onun yanında bulunmaya yetecek enerjisi yoktu. Kaçması ve az önce yaşadığı şeyi zihnine yedirmesi gerekiyordu. Vitale'nin sözleriyle tekrar hazırsız yakalanacağı bir durumda bulmaya gücü yetmezdi. Odasına gitmek üzere arkasını döndüğünde kalbinin bir köşesinde Vitale’yi tekrar görme ihtiyacı gitgide büyüyordu. |
| | | Vitale de Vielmond Pemberton Corp.
| Konu: Geri: certain dark things Salı Eyl. 29, 2015 9:06 pm | |
|
“Aslında yapacak işlerim var.”
Öğrencilerin kendisine yönelttiği sorulara ne yaparsa yapsın odaklanamıyordu, bu tek başına sinirden kudurması için yeterli değilmiş gibi bir de Irene’in zihnini meşgul etmekten bir saniye bile vazgeçmeyen sesiyle uğraşması gerekiyordu. Parmaklarıyla masaya vurarak tuttuğu ritmin bile seyri sekmişti. Dikkatinin kendilerinde olmadığını fark edemeyen öğrenciler ardı arkası kesilmeyen sorular sormaya devam ediyordu. Vitale konudan tamamen koptuğunu belli etmemeyi umarak önündeki notlardan gözüne ilişen ilk paragrafı kendisini dinleyen topluluğa iletti. “Pemberton’un çıkış noktası: büyüyü ve tılsımları, muggle bilimlerini ve teknolojiyi destekleyecek araştırmalar yapmak için kullanmaktı. Bu sayede klasik ‘yapılabilir’in ötesini görmeyi ve ufuk çizgisinin daha da ilerisine gitmeyi amaçladık. Yaptık da, şu an şirketin ismi dünya yazılım devlerinden daha önce anılıyorsa sebebi budur. Hile yaptığımızı söyleyebilirsiniz. Yapıyoruz da. Fakat bunun iyi bir amaç uğruna olduğu düşünülünce, göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir adilik olduğuna inanmıyorum.” Roger’ın ne iddia ettiği umurunda değildi, eğer bu kâğıtları Trust değil de cidden o yazdıysa Vitale hayatta hiçbir şey bilmiyor olduğunu kabul edecekti. Ki birçok şeyi de biliyordu.
Öğreğin Irene Asjued’in ne kadar inatçı olduğunu biliyordu. “Seni görmek güzeldi.” Keşke aynı şeyi söyleyebilseydi. Ama Irene’i görmek kendisine iyi geliyor muydu? Pek emin değildi. Irene’i görmek; gözlerinin değdiği en parlak yıldızı gökyüzünden çalıp hayatına sokmanın mantıksız bir hareket olduğunu hatırlatmaktan ileri götürmüyordu genç adamı. En kötü dağılmalarını bakışları onunkilere değince yaşıyordu. Bu durumdan da nefret ediyordu. Salona çöken sessizlikten, önemli bir soruyu kaçırdığını anladı. “Şey, tekrar edebilir misiniz acaba?” Irene’e bunu da ödetmesi gerektiğini aklının bir köşesine not etti. Zira her şey kadının suçuydu.
Profesörlerden biri işe aldıkları insanlarda ne tür özellikler aradıklarını sorunca rahat bir nefes aldı, en azından vermesi gereken cevabı biliyordu ve Trust’ın notlarını talan edip daha fazla vakit kaybetmesi gerekmeyecekti. “Aradığımız birincil faktör güçlü bir hayal gücü, çünkü ilerisi için rüyaları olmayan hiç kimse geleceğe şekil veremez. Ayrıca zekâ, hırs, cesaret… Ve tüm çalışanlarımızın iyi birer bulucu olmalarını istiyoruz.” Öğrencilerden yükselen gülüşme sesleri Vitale’nin donuk surat ifadesinin de sadece bir gıdım bile olsa kımıldamasına sebep oldu.
Bir eli boynunda mahcup bir ifadeyle müdür yardımcısı ile tokalaşırken şu lanet sunum nihayet sonlandığı için mutluydu; kuzeninin bu gün hakkında alacağı duyumlardan sonra pek öyle olmayacağındansa oldukça emin.
Fakat okuldaki işi hala bitmemişti, uğraması gereken bir yer daha vardı.
Büyük salondan daha çıkmadan üzerindeki ceketten kurtulmak için harekete geçti. Sıcaktı, sinirliydi ve her şey ona bir fazlalık gibi geliyordu. Öğrencilerden birkaçını nazikçe yolundan çekip kendine ilerleyecek alan açtı, geniş giriş kapısına ulaştığında geldiği için teşekkür etmek üzere onu bekleyen birkaç profesörle kısaca muhabbet etti. Bitirmek için acele ettiği belli oluyordu ve bu kabalığından dolayı utanacak hali bile yoktu. Kendini okulun tanıdık koridorlarına attı, sağ köşede konuşmakta olan üç cadıyı görene kadar kendisine bir yapılacaklar planı çıkarmaktan acizdi. “Aslında yapacak işlerim var.” Senin ben yapacak işlerine… “Lilith!” Kestane saçlı cadı arkasına dönüp ona baktığında Vitale kızların yanına doğru çoktan ilerlemeye başlamıştı. “Irene’in odası ne tarafta?” Ne bir hal hatır sorma ne de sunumu beğenip beğenmedikleriyle ilgileniyormuş gibi görünme çabası yoktu. Lilith yolu tarif ederken kendisine dalgın bir şekilde bakmakta olan topuz saçlı kıza gülümsedi. Kızı Lilith’le daha önce çok görmüştü, sarışın olanın Carlie olduğunu sanıyordu ve bu da o zaman ismi Pilav’a benzeyen kız olmalıydı. “Tamam, teşekkürler. Görüşürüz bayanlar.”
Hızla içeri daldığı ve bir kapı çalmaktan bile aciz olduğu için Irene’i oturduğu yerde şaşkınca kendisine bakarken bulmak pek de şaşırtıcı olmamıştı. Gün içinde yaptığı kabalıklara bir yenisini daha ekleyelim. Oldukça kalabalık bir liste oldu doğrusu Vitale, bir de Vielmond erkeğine yakıştığı söylenemez bu hareketlerin.
“Seni görmek de güzeldi. Söylemeye fırsatım olmadı tabii, yangından kaçar gibi uzaklaştığın için.” Sesindeki sinirin tek bir açıklaması olabilirdi, Vitale Irene’e eşlik eder misin diye sorduğu sırada kadının onunla geleceğini düşünmüştü. Fakat olayların beklemediği şekilde gelişmiş olması tabii ki planlarını alt üst etmiş ve bunun getirisi olarak da sinirlerini alt üst etmişti. Teşekkürler Irene.
|
| | | Irene Asjuëd Stajyer
| Konu: Geri: certain dark things Salı Eyl. 29, 2015 9:09 pm | |
|
Büyücünün yanından ayrıldığında arkasını dönmemek için verdiği savaşta yine mantığı galip gelmişti. Belki de ilişkilerini bu kadar sıkıntıya sokan şey Irene’in duygularına yenilmekten korkuyor oluşuydu. Bu kadar yoğun hissetmekle nasıl başa çıkacağını bilemiyordu, okul yıllarında da böyleydi. Vitale’ye karşı olan hislerinin gerçekliği zihnini bulandırmaya başladığında ve bunu fark ettiğinde, ilk defa ondan kaçmıştı. Kendi kurallarından birini çiğnemek de olsa, dersleri kaçırma pahasına günlerce ortak salondan dışarı adımını atmamıştı. Böylece dokunulmaz olabileceğini biliyordu çünkü. Yüzleşmek zorunda kalmayacaktı, kontrolü hislerine bırakmak zorunda kalmayacaktı. Yalnızca kendisiyle olup, karmaşık iç dünyasında yalnız yaşayabilecekti. Nasıl olsa unutulur giderdi diye düşünmüştü. Buna inanmak için ne kadar zorlandığını göz ardı etmeye çalışmıştı. Zorlandığını kabul etmek istemiyordu çünkü tersini yaptığında yükleneceği anlamı bilmekten çekiniyordu. Tam idare edebildiğini düşündüğünde, istediği şeye ulaştığını sandığında, son adımını atacağı anda inşa ettiği köprüler tek tek yıkılmıştı. Boşluktan cılız bir çığlıkla düşerken onu yakalayan, dibe vurmaktansa vücudunu çevreleyen kollar yine aynı kişiye aitti. Cadı, uzak durmanın neden bu kadar çaba gerektirdiğini anlamıyordu. Aksini yaptığında, kabullenmeye başladığında, her şey yoluna girecek derken mantığıyla verdiği kararlar, birlikte kurdukları tüm temelleri tekrar ateşe veriyordu.
Sık nefeslerle birbiri ardına sıraladığı adımlar, bir an önce odasına ulaşmanın çaresizliğini taşıyordu üzerlerinde. İşim var derken yalan söylemişti, yapacak hiçbir şeyi yoktu. On dakika öncesine kadar planladığı, tek başına bir öğleden sonra geçirmekti; hatta muhtemelen tılsımlarıyla uğraşacaktı. Yine düşüncelerinde Vitale’yi taşıyacaktı ancak bu, onunla yüz yüze olmaktan çok daha kolaydı. Öyle mi? Yine iç sesi yanlış olanı ortaya çıkarmak istermiş gibi durumun kontrolünü aldı. Vitale de Vielmond ile ilgili hiçbir şey kolay değildi. Hoş, adamın da bu konuyla ilgili tamamen zıt düşündüğünün bilincindeydi.
Az önceye nazaran daha sakin görünen koridorlar sonunda bittiğinde, koca binada kendisini en iyi hissettiği yer olan odasına giriş yaptı. Kapının arkasına sırtını yaslayarak derin bir nefes çekti. Irene Asjuëd, sert kabuğunun altında barınan bu kırılgan kişiye her rast geldiğinde, bir öncekinden daha fazla şaşırıyordu. Bunu çoğu zaman itiraf etmekten ve dışarıya göstermekten kaçınsa da son günlerde kendisine bile gardını sık düşürdüğünü fark etmişti. Bugün başına gelenlerden sonra yıpranmış hissetmesi normaldi belki ama o bundan hoşlanmıyordu. Yeterince kuvvetli hissedememeyi sevmiyordu. Çünkü kendisini bile kandıramazken, Vitale’yi uzak tutmayı nasıl başarabilirdi? Odasında ilerlerken bile geçen her saniye geri dönmemek için iradesini zorlaması gerekiyordu.
&
Cadıyı gerçekliğe bağlayan tek şey, ellerinde tuttuğu bardağın sıcaklığıydı. Pencerenin kenarında, camın ötesini görmesini sağlayacak kadar yüksek olan koltuğunda oturuyordu. Üzerine geçirdiği bol tişörtün örtmediği bacaklarını karnına çekmişti, mavi koltuk tek kişilik olsa da Irene, üzerinde normal halinden daha minik görünüyordu. Mine çayı ile dolu bardağı bir kez daha dudaklarına götürdü. Sıcak çayın acı tadını hafifletmek için bal eklemeyi akıl etmişti. Gerçi denemeleri pek bir sonuç vermiş gibi görünmüyordu, suratını buruşturarak yutkundu. Sıktığı kaşlarını gevşetti. Tek derdi biraz rahatlamaktı. Uyumak için ne kadar çaba sarf etse de kafasında kurduğu senaryolar bir türlü peşini bırakmıyordu. Birkaç kez odayı terk edip büyük salona gitmesine ramak kalmıştı ancak kararını engellemeyi başardı. Oyalanmak için yeni tılsımlarla ilgili gazeteye bir göz atmayı düşündü. Aceleden bugünkü gazeteyi almayı unuttuğunu fark edince daha da huysuzlandı. Sonucunda, rahatlamak için çay yapmaya karar verdi. Şu anda kendini bulduğu noktaya gelene dek de pek dikkat çekici şeyler yaşamadı.
Gökyüzüne baktığında görmesi gerekenler havayı kaplayan grilik, pencereye düşen yağmur damlalarıydı belki ancak o Vitale’nin karşısında belirişini bininci kez kafasında seyrediyordu. Çayın etkisinden gözleri ağırlaşmaya başlamıştı. Bu sebeple gürültülü bir şekilde içeri doğru açılan kapının arkasından son derece iyi tanıdığı ses kulağına ilişince oturduğu yerde zıpladı. Ani hareketiyle elindeki bardak sarsıldı ve cisimden dökülen sıcak çay baldırıyla birleşti. Acıyla inledi. Şaşkın ve sinirli bir şekilde içeriye dalan adama bakışlarını döndürdü. Hafifçe kızarmaya başlayan teni sızlıyordu. “Belki de öyle yapmışımdır.” Savunmasız yakalanmanın ve ciddi anlamda yanıyor olmanın etkisiyle sesi normal halinden çok daha yüksek ve hararetli çıkmıştı. “Ama yine de yangın beni buldu!” Derin bir nefes aldı. Duraksamıştı; bir anda, bedeninde biriktirdiği tüm hisler yüzeye çıkmaya çabalıyor gibiydi. Bu, kızı daha da hırçınlaştırıyordu. Hala elinde tuttuğu bardağı hızla ileri doğru fırlattı. Zemine değdiği anda gürültüyle parçalanan cama tepkisiz kaldı. Sabit bir şekilde büyücüye bakıyordu. Birkaç kırıntının bacağına sıçradığını hissetti. “En azından gelmeye yüz bulduysan bir kapıyı çalsan fena olmazdı. ” Sinirle inip kalkan göğüs kafesinin altında, delice çarpan kalp atışlarını Vitale’nin duyabilecek olmasından endişelendi. İçinden, büyücünün görmesi gerekenlerden, çok daha fazlasını dışarıya vuruyordu. “Aslında iyi ki gelmişsin çünkü şu anda ciddi anlamda yüzüne bir iki tane yumruk geçirmeyi çok istiyorum.” Çatık kaşlarıyla, karşısında aynı öfkeyle kendisine bakan büyücünün suratını SAHİDEN yumruklamak istiyordu. Ama bunu gerçekleştirmek için bir adım atmadı. Aralarındaki sessizlik git gide büyüdü, Irene ise ilerleyen her saniye biraz daha küçüldüğünü hissetti; sanki Vitale’nin bakışları üzerinde ezici bir üstünlük kuruyordu ve cesaretini kaybetmesine neden oluyordu. O sırada üzerinden dikkatini çektiği bacağının sancısı tekrar zihninde belirdi. Zonkluyordu. Sıçrayan cam parçalarının çiziklerini ise yeni yeni algılıyordu. Yaklaşık on beş saniye önce kasırga gibi kükreyen bedeni, şimdi epey savunmasız hissediyordu. Dudaklarının arasından çıkan hafif bir iniltiyle arkasındaki ufak koltuğa çöktü ve asasına uzandı. Irene’in iç dünyasına hoş geldiğiniz, kaldığınız günlerin keyfini çıkarın...
|
| | | Vitale de Vielmond Pemberton Corp.
| Konu: Geri: certain dark things Salı Eyl. 29, 2015 9:12 pm | |
|
Vitale ifadesiz bir şekilde Irene’in kendisine sunduğu şovu izlerken yere çarpan bardağın sesiyle gözlerini bile kırpmadı. Çenesini gevşetti, dişleri birbirine o kadar sıkı kenetlenmişti ki yüzünde büyük bir ağırlığın yükünü hissediyordu. Ağırlığın adı da vardı hatta; Irene Asjued… “Sen gerçekten de delisin.” Bir fısıltı dudaklarının arasından kaçıp hayat bulduğunda kendisine sözleri için pişman hissetme hakkı bile tanımadı. Yutkundu ve kızın sözlerinin bedenine çarpıp boşluğa sekişini izledi. Irene’in kelimeleri görülebilirdi, dikkat ederseniz, havadaki şeffaf ve Vitale’ye dönük tüm o hançerleri fark etmek hiç de zor değildi. “Yüz bulabildiysem mi?” Kendisini işaret eden parmağı havaya kalktı. Bir şey söyleyecekmiş gibi hazırlandı ama daha sonra sessiz kalmayı tercih etti. Güldü. “Biliyor musun Irene? Yangının seni bulduğu falan yok. Keşke gerçekten bulabilse de küle dönüşsen. Bazen bunu gerçekten diliyorum – bunun ne demek olduğunun farkında mısın? Muhtemelen değilsin bile. Seninle birlikte yanacak olma riskini göze alıyorum, sırf git gellerinden kurtulayım diye. Buradan bakınca mümkünü yok gibi görünüyor.” Kıza doğru iki adım attı ve elleriyle kendine doğru gelmesini işaret etti. Bu gerçek bir meydan okumaydı. “Neden gelip vurmuyorsun? Biraz fiziksel acıyla baş edebilirim, beni bilirsin. Kaldıramadığım belli etmeden vurduğun darbeler.” Irene sessiz savaşın ustasıydı ve Vitale onunla geçirdiği günler boyunca genç kadından dövüşmenin en ince yollarını öğrenmişti. Kelimeleri seçerek saplamak onların normal tarzı değildi efendim, sessizliklerini koruyup yalnız da hayatın devam ettiğini birbirlerine göstermek için çabalayıp duruyorlardı genelde. Ama bu… Bu çok başkaydı. Vitale neye uğradığının farkında değildi. Vitale sinirliydi. Vitale de bir bardak kırmak istiyordu.
Yapmadı. Zira odada en azından birinin kontrolünü elinde tutması gerektiğine inanıyordu.
“Bazen, hayır aslında her zaman, benden ne istediğini sorguluyorum. Huzur mu arıyorsun? Bunu sana sağlayamayacağımı geçen seneler içinde gördük. Eğer aradığın şey huzur olsaydı gitmek için çok zamanın vardı.” Irene’in karşısındaki geniş deri koltuğa çöktü. Kendisine bakmayan kadından yakıcı bakışlarını bir saniye bile ayırmadı. “Peki, neden hala düşmanınmışım gibi davranıyorsun?” Vitale, güçlü ve sabit bir duruş sergilese de ilişkileri boyunca genç adamı en çok bu durum zedelemişti.
|
| | | Irene Asjuëd Stajyer
| Konu: Geri: certain dark things Salı Eyl. 29, 2015 9:12 pm | |
|
Koltuğun kenarına kaymakta olan asasını sağ eliyle kavrayıp, avucuna yerleştirdi. Kendisini hiç iyi hissetmiyordu. Boğazında, dokularını yırtıp dışarıya çıkmak için savaş veren bir yaratık vardı sanki ve onu bastırmaya çalışmak enerjisini alıyordu. Vitale’nin suratına bakmadı. Gözleri, çıplak bacaklarındaki yanık ve çiziklere düştü. Asasını sallayarak ufak bir büyü mırıldandı. Kızarık derisi normal rengine dönerken, acının hafiflediğini hissetti. Ancak göğüs kafesindeki kütlenin yaptığı ağırlık git gide büyüyordu. Yutkundu, başı hala önüne eğilmişti.
Irene Asjuëd çok nadir zamanlarda, içinde büyüttüğü karmaşık dünyasındaki yıkıcı dalgalarının kontrolünü kaybederdi. Bunu yaptığında bütün zehrini dışarı akıtıp rahatlaması gerekiyordu belki ama cadı için işler öyle yürümüyordu. Çünkü gerçekliğini göz önüne sermek daha güçsüz ve savunmasız hissetmesine sebep oluyordu. Böyle zamanların ardından normalden çok daha fazla içine kapanması bu yüzdendi; hasarı iyileştirmesi uzun zamanını alıyordu.
Vitale’nin sözlerini çıt çıkarmadan dinledi. Her kelimede biraz daha içine kapanıyordu; söyledikleri doğruydu. Doğru olduklarını bilmek, kızın zihninde bir yerlerden kaynağını alan kalkanın, vücudunu sarmasına sebep oluyordu sanki. Derin bir nefes aldı. Huzursuz hissediyordu. Rahatlamak istiyordu. Kaostan nefret ediyordu ama asla kurtulamıyordu. Ve işin açıkçası ne istediğini de bilmiyordu. Örneğin şu anda Vitale’yle yüzleşmek istemiyordu; yüzleşmeyecekti de. Ama adamın anlamasını istiyordu, kızın gerçekten ne kadar zorlandığını görmüyor muydu? Irene bunu görmesini ve şu anda üzerine gelmeyi bırakmasını istiyordu. Bunu yaptığı için bencildi, bunun bilincinde olabilecek kadar iyi bir gözlemciydi. Onun da ne kadar yıprandığını görüyordu. Belki tek bir hareketiyle odayı kaplayan tüm buzları eritebilirdi. Ancak fiiller düşünceler kadar kolay değildi ve duygularına teslim olup daha da savunmasız kalmaktan çekiniyordu. Gün içinde yeterince pişman olmuştu. Bakışlarını adamın suratına kaldırdı. Belki de istediği şey yalnız kalmaktı. Yıllardır, düşüncelerinden çıkmayan yüzde gözlerini gezdirdi. Vitale’nin, dişlerini birbirine sertçe bastırdığını gergin duran çenesinden anlayabiliyordu. Başını iki yana salladı. “Bunu yapmayacağım Vitale.” Rahatlamak istiyordu. “Şu anda tek istediğim sakinleşmek. Varlığının buna yardımcı olmayacağını düşünüyorsan gidebilirsin.” Yüzleşmekten nefret ediyordu; özellikle bu kadar savunmasız hissediyorken adamın umduğu konuşma gerçekleşmeyecekti. Oturduğu koltuktan kalktı, hareketleri az öncekilerin aksine nazik ve küçüktü. Koltuklarla çevrili bölgenin gerisindeki ocağa ilerledi. Asasının yardımıyla ufak çaydanlıktan fincana, hala sıcak olan sıvıyı boşaltırken ellerinin titrememesi için çaba gösteriyordu.
|
| | | Vitale de Vielmond Pemberton Corp.
| Konu: Geri: certain dark things Salı Eyl. 29, 2015 9:13 pm | |
| Irene’le her gün, her an bir oyun gibiydi. Kadın göz açıp kapayıncaya kadar geçecek bir an boyunca size tüm dünyayı gösterirdi. Vitale böyle anlarda gözlerini açık durmaya zorlar, yanma hissi görüşünü sulandırana kadar ısrarla sevgilisini izlerdi. Kaçırmak istemediği kadar nadir yaşanıyordu bu ‘an’lar. Şu an, Irene yine her şeyi sunmuş, duygularını göstereceği ve belki de konuşacağı izlenimini vermişti. Fakat Vitale daha iyi bilmeliydi, artık beklentilere girip kendisini kaybetmenin bir manası yoktu. “Söylemene gerek yok. Zaten neyi yapıp neyi yapmayacağını kestirebilecek kadar uzun süredir bu bataklığın içindeyim.” Irene eğer bakışlarına karşılık verse, muhtemelen birinden biri öfkesiyle diğerini delip geçecekti. Bu elbette ki olmadı, Irene Vitale’den tarafa bakmadıkça da Vitale’nin öfkesi daha da körüklendi. “Sakinleş. Sakinleş tabii. Ama bu sırada senin sakinliğini kaybetmene sebep olacak hiçbir şeyin yaşanmadığını hatırlatmama izin ver.” Parmaklarını saçlarının arasından daldırdı ve derin bir nefes verdi. “Neden konuşmuyorduk Irene? Gene hangi aptalca sebepten dolayı beni kesip atmaya karar verdin? Hatırlamadığına tüm mal varlığıma bahse girerim.” Çünkü Irene için bu kadar kolaydı, kadın susmak ister ve susardı. Vitale de genellikle boşuna çenesini yoruyordu. Kapıya doğru yöneldi. Eli kulpa uzandı ama bir süre hareket etmedi. Başını arkaya çevirip Irene’e son bir kez baktı, çıkmadan önce söyledikleri sessiz ama etkili kelimelerdi. “Sana her şeyi vermeye çalışıyorum, alıp camdan atıyorsun. Bu iş git gide daha sıkıcı olmaya başladı.”Irene'in şu anda tek istediği sakinleşmekti. Vitale varlığının buna yardımcı olmayacağını düşünüyordu ve gitti. S O N |
| | | |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|