.
Kuş ve Kurt LbslwwY


Paylaş
 

 Kuş ve Kurt

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Damian Esgard
Ravenclaw
Ravenclaw
Damian Esgard

Kuş ve Kurt Empty
MesajKonu: Kuş ve Kurt   Kuş ve Kurt EmptyPaz Tem. 19, 2015 1:37 am


Nora Grace Beverwill & Damian Esgard

Feed me to the wolves,
let them have my flesh.
I am something skin can’t hold.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Damian Esgard
Ravenclaw
Ravenclaw
Damian Esgard

Kuş ve Kurt Empty
MesajKonu: Geri: Kuş ve Kurt   Kuş ve Kurt EmptyPaz Tem. 19, 2015 1:37 am


    bir yıl önce, beverwill malikanesi


Gümüşi kıvrak darbelerle, yoğun yeşilin birleştiği kabartmalı tavana kilitlenmişti bakışları. Bu bir sanattı işte, bireysel bir tarih, artık yer yüzünde bulunmayan bir özün asasının iz bıraktığı somutluklar. Her kabartma farklı bir duyguydu; sıkıntı mı, heyecan mı, yorgunluk mu? Kimsenin bilmesine imkân olmayan bir geçmiş. Tarih eski olan mı demekti, eski olan her şeyin bir tarihi var mıydı? Böyle geniş bir kavramı beş harfli bir kelimeyle sınırlandırmak mümkün olamazdı; bu yüzden eski olana böylesine ilgi ve saygısı vardı genç büyücünün. Bilmek imkânsızdı, bilinmeyenin de kendine özgü saf bir büyüsü vardı, bu büyü ise asasından çıkandan çok daha özeldi onun için.

Aşağıda, hafif müziğin eve yayılan ılımlı melodisi, malikâneye doluşan misafirlerin neşeli kahkahaları altında eziliyordu. Bir an için göz kapakları gölge gibi gözleri üzerine örtüldü. Oluşan karanlık yavaş yavaş loş ışıklı bir odaya dönüşürken, müziğin eşliğinde karşısında sarışın bir cadı belirdi. Cadının gözlerinin kendininkilere kapandığını hayal etti, kar gibi beyaz teninden yayılan o bilindik papatya kokusuyla ciğerleri can bulmanın ne demek olduğunu bir kez daha anlıyordu sanki. İlk dönüşümünü geçirdiğinden beri hisleri, duyguları, fikirleri ve açlığı daha güçlü, daha belirgindi. Bu sebeple bazen kendisini kontrol etmek, bilinçaltında kopan fırtınaların günlük hayatına etkisini şekillendirmek daha yorucu bir iş halini almıştı. Zihnini saflaştırmak için iki kat çaba sarf etmesi gerekiyordu; bu durum üzgün olduğunda da mutlu olduğunda da değişmiyordu.

Siyah ahşaplı yatağın köşelerinden yapılanan direklerin ardında, aynada elbisesine göz gezdiren Nora’ya bir bakış attı. Kızın kalabalığa çıkmak konusunda ne kadar huzursuz hissettiği, çoğu kişinin aksine kendisi için yıllardır okuduğu bir kitap kadar tanıdıktı. Cadıya bakıp nasıl bir ruh halinde olduğunu düşünmesine gerek yoktu, bacaklarının duruş şeklinden, ensesinde biriken küçük ter damlalarından, sırtının gergin konumundan bu durumdan ne kadar rahatsız olduğu anlaşılabiliyordu. Eğer fırsatı olsa arkasına bakmadan kaçıp, koca bir ağacın altında tek başına saklanmakta tereddüt etmeyeceğinden adı gibi emindi; daha sonra verdiği karardan pişman olup yanında kendisine ihtiyacı olacağından emin olduğu gibi.

Velvet ve Bash’in nikâh kutlaması için orada olmaması söz konusu olamazdı, aile içerisinde bir oğul gibi görüldüğü aşikârdı, çoğu aile üyesi, kendisinin Nora’nın gerçek oğlan kardeşi olup olmadığını sorgulamaya başlamıştı da zaten. Velvet de Damian’ı, Nora kadar yakın belirlemişti kendisine, hiç tereddüt etmeden büyücüyü kutlamaya davet etmişti, o etmese de Nora çoktan ederdi orası ayrı. Sabah oraya vardığında Velvet ve Bash’i ilk gördüğünde aklı hemen Carlie’ye yollanmıştı. Onun da inkâr etmekten yorulacağı bir gün gelecekti, bundan hiç şüphesi yoktu. Aslına bakılırsa herkes bundan şüpheliymiş gibi duruyordu ancak Carlie ve Damian’ın yan yanayken arasında çakan şimşekleri görmeyen birisi henüz bu dünya üzerinde yürümemişti. Ellerini başının altında birleştirip, bakışlarını tekrar tavana yöneltti. “–Bir gün Carlie’yle beni de böyle göreceksin, sana diyorum Nora. İşte o zaman hiç ağlamadığın kadar ağlayacaksın mutluluktan. Hem kurt kıçımı sevecek birini bulduğum için, hem de bu kişi Carlie olduğu için.” Suratını aydınlatan kocaman gülümsemesiyle yeşil gözlerini kendisine dikmiş cadıya döndü. Cadı da gülümsüyordu, Carlie’nin adını ağzına aldığında Gryffindor’lu cadıya olan sevgisi Nora’yı hep gülümsetiyordu. Bu yüzden cadının kendisi için değeri asla bozulmayacaktı, ikisinin de dimdik durabilmek için birbirlerine ihtiyaçları vardı; kimsenin sarsamayacağı sağlam dostluğun özünde bu yatıyordu.

Su yeşili ipek örtüler üzerinden ayaklandı, odanın köşesinden kendisine doğru ilerleyen kıza cesaretlendirici bir gülümseme gönderdi. “–Artık inme zamanımız gelmedi mi sence de?” İçinde korkusu ve çekincesiyle büyük savaş verdiği yemyeşil gözlerinden yansıyordu ama Damian bunlara yenilmemesi için hızlı hareket etmesi gerektiğinin farkındaydı. Dikkatini kendisinde toplayabildiği sürece onun, duruşunu yiyip bitiren düşüncelere tekrar hapsolmasını engelleyebilirdi. “–Ateş viskisi de varmış, Velvet fark etmeden mideye indirebiliriz, eminim ki.”

Aşağı indiklerinde, Damian’ın kurt sezgileri büyücü ve cadıların sevinç ve mutluluk kokulu auraları tarafından boğulma noktasına gelmişti. Kulağına çalınan sözcüklerin çoğu anlam kazanmadan atmosfere karışıyordu. Beverwilller’in kendisine gösterdiği yakınlık, üzerinde evin oğluymuş gibi bir sorumluluk hissetmesine yol açmıştı ve bu konumu hak ettiği gibi kullanmayı da ihmal etmiyordu. Nora’yla birbirlerini oradan oraya sürükleyip konuklara selam veriyorlar, ayak üstü sohbet ederken Damian’ın komik sözcükleriyle gülümseyen kişilerden uzaklaşıp bir diğer kişiye atlıyorlardı. Nora’nın herkesi selamladıktan sonra kendisine makul bir köşe bulmak istediğini anladığından, ona ayak uydurmaya çalışıyordu. En azından kutlama aile büyüklerinden değil, çiftin arkadaşları ve samimi olduğu kişilerden oluşuyordu; bu da kişilerle konuşabilecek daha çok şey bulmalarını sağlıyordu. Oval yüz hatlarını örten kızıl kahve rengi sakallı bir büyücünün yanına geldiklerinde elini uzatarak kendisini tanıttı. “–Damian Esgard.” Sol elindeki viskisini yudumlamasının ardından sağlam bir el sıkışla karşılığını aldı. “–Lucian Langeais.” Duyduğu ismin ardından yüzündeki gülümseme daha da büyüdü büyücünün. Adamın adını daha önce Nora’dan duymuştu. Hatırlayamadığı bir aile meselesiyle ilgili olduğu zihninde canlansa da çok net bir fikir oluşturmamıştı; yalnızca çok da beyazdan oluşan bir geçmişinin olmadığını biliyordu ve İspanya’da bir mekana sahiplik ettiğine dair bir makale de okumuştu. “–Ah! Hvor De Ville Roser Vokse sahibi değil, mi? Geçen gün mekânınızın başarısı ile ilgili bir makale okumuştum, adınızın büyücü dünyasında önemli bir yeri olduğunu söylemek yerinde olur.” Adamın dostane bakışları ve içten tavrı biraz da olsa içini rahatlatmıştı. “Ben de Nora’dan şanını çok duydum Damian. Bir gün işin çiçeklere ya da daha zor bulunan şeylere düşerse çekinmeden bana uğrayabilirsin.” Bir an için dikkati adamın ağzından çıkan sözlerden uzaklaştı, başını döndürerek kapıdan içeri giren kişiye yöneldi. Sevinçli atmosferden aniden gelen hoşnutsuzluk kokularını alabilmek için kurt olunmasına gerek yoktu. Gerilen suratlar ve dikleşen duruşlar, adamın burada olmasından memnun olunmadığını gözler önüne seriyordu. Boğazından yükselen hırıltı müziğin arasında belirgin olmadan kaybolunca içine bir rahatlık dalgası dokunsa da sertleşmeye başlayan tırnakları öylesine rahat olmadığının bir göstergesiydi. Yanında güçlükle yutkunduğu belli olan cadıya doğru eğildi. “–Burada ne işi var?”

&


Akşam güneşinin yavaş yavaş dağların ardında kalması ile rüzgar şiddetini arttırmaya başlamıştı. Tam olarak buz gibi bir hava değildi, özellikle Stockholm’de yetişmiş bir büyücü olarak havanın serinliği Damian’ı kesinlikle rahatsız etmiyordu. Durumundan dolayı vücut ısısının yüksek olması da buna bir artı katmıyor da değildi tabii. Hogwarts’taki hayatında kendisini en çok zorlayan şeylerden biri de buydu zaten. Herkes atkılar ve berelere büründüğünde kendisi kısa kollu tişörtle bahçede gezmeye başlarsa üzerine dikkatleri çekip, başına dert alabileceğinin farkındaydı. Bu yüzden genelde kendisini kazakların içinde sıcaktan al al olmuş yanaklar ile görebilmek mümkün olurdu.

Yasak Orman’a doğru yol alırken saatin çok da geç olmamasına dikkat etmişti, hem gece yatağından çıkmak hem de Yasak Orman’a gizlice sızmak için ceza alma riskine girmektense yalnızca bir tanesini seçmenin daha akıllıca bir karar olacağını düşünmüştü. Henüz seyrek ancak yüksek ağaçlar arasında ilerlerken yanındaki cadının stres seviyesinin giderek yükseldiğinin farkındaydı. Onu rahatlatmak için daha önce birçok kelime sarf etmişti; her kelimede yol kat ettiğine inandıysa da, Nora’yı beş dakika yalnız bırakmak, bilinçaltından tüm kelimelerin silinmesine ve cadının kendi kurduğu gerçekliklere inanarak alınan tüm yolların geri dönülmesine sebep oluyordu. Kızın koluna hafifçe omuz atarak – kurt olmayan biri için bu fazla hafif sayılmazdı – onu gülümsetmeye çalıştı. “–Daha önce bunu birçok kere yaptık Nora, hadi ama üzerine çok fazla düşünme. Her ihtimale karşı yanındayım biliyorsun.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nora Grace Beverwill
Slytherin
Slytherin
Nora Grace Beverwill

Kuş ve Kurt Empty
MesajKonu: Geri: Kuş ve Kurt   Kuş ve Kurt EmptyCuma Tem. 24, 2015 7:37 pm

    bir yıl önce, beverwill malikanesi
Tanrı’nın ellerinde en ufak kusura fırsat tanımadan şekillendirdiği yüzü, görünmez savaş yaraları ile doluydu. Kendisiyle mücadele ettiği her saniye daha da çöküyor gibiydi. Aynaya baktığında, asla kendisini tanıyamazdı. Genellikle başkalarının yansıması olarak değerlendirilirdi – küçük Velvet, ah tıpkı Colleen gibi oturuyor, şu bakışlarını amcasından almış… Kendisine ait ne bir görseli ne de düşüncesi vardı. Hayatta bundan daha ürkütücü ne olabilirdi? Nasıl biri olduğunu sorsanız cevap veremezdi, kendisini tanımak üzere hiçbir çabası başarıya ulaşmamıştı zira. Kimliğine dair tek inanışı çevresinde tuttuğu küçük insan grubunun kendisiyle ilgili düşünceleriydi. Dipsiz bir kuyunun içine düşmemek umuduyla uçurumun ağızında tutunduğu tek şey kırılmaya yüz tutmuş bir daldı anlayacağınız. O dal, neyse ki kendisi gibi değildi - çok başkaydı. Arkadaşlığın değerli olduğuna inanmasını sağlıyordu ve bir diğer yandan böylesi bir bağın çok da acınası olduğunu düşündürüyordu. Nora Damian’ı üzen her şeye karşı dimdik ayakta durabilirdi ve kendisi için böyle bir atılımda bulunmayacak olması cadıyı ara sıra güldürüyordu. Ara sıra derken, gerçekten nadiren… Yoksa genellikle suratsızdı ve dudakları hep bir çizgi halinde kendisine yöneltilecek yorumlara sivri cevaplar vermek üzere hazırda beklerdi.

Damian’ın sesi alt salondan gelen müzik sesine karıştıkça düşüncelerinden sıyrıldı.

“Carlie kıllı başını okşarken uzak bir köşede çocuklarınızı seveceğim günü sabırsızlıkla bekliyorum. Dilerim bu mutlu tabloya şahit olacak kadar uzun süre yaşayayım.” Kızın beyaz dişleri bir sırıtışın içinde kendisini gösterdi, bu sırada aynadaki yansımasının görkemine bir an için kendisi bile hayranlık besledi.

Gülüşü yavaşça kaybolurken artık odasından çıkma vaktinin geldiğini düşünüp rahatsızca derin bir nefes aldı. Nora’nın bedenin içinde hapsolmuş bir kuş vardı ve ıslıkları kızın sıkkın ruhunu en iyi anlatan müzikti. Cadının telaşlı yapısı ne zaman tahammül edilemez bir hal alsa o kuş, kanatlarını olağanca gücüyle çırpar, kızın kalbi oluşan rüzgârlarla ferahlasın diye uğraşırdı. Asla işe yaramıyordu gerçi; Nora’nın huzursuzluğunu geçirmek ne o minik kuşun, ne Velvet halanın, ne de Damian’ın yetileri arasındaydı. “Artık inme zamanımız gelmedi mi sence de?” Büyücüye bakıp hafifçe gülümsedi. Damian Esgard Nora’nın hızla dönen dünyasında sığınabileceği güvenli limanıydı, onun varlığı hayatındaki sabit tek gerçeklikti ve Nora bir insana güvenmenin kötü sonuçlarını belki de en sık gören varlık olmasına rağmen – kendini Damian’a karşı bir duvar örmeye asla zorlayamıyordu. Terlemiş elini elbisesine sildikten sonra Damian’ın arkasından gelip gelmediğini bir kez bile kontrol etmeye gerek duymadan aşağıya indi. Cadı arkadaşının her zaman arkasında olduğunun ve kendisini kolladığının bilincindeydi ve bu arada sırada gelen nadir rahatlamalarının yegâne sebebiydi. Merdivenin tırabzanındaki sıkı tutuşunu bıraktı ve kalabalığın arasına karışmadan önce son bir derin nefes aldı. İronikti aslında, Nora’yı tanıdığını söyleyen herkes cadının ne kadar güçlü olduğunu anlatırdı soranlara. Hâlbuki gerçek bundan çok daha farklıydı. Nora insan içine çıkmaktan, daha da önemlisi görülmekten ne kadar korkuyorsa o kadar göz önündeydi ve bu durum cadının ruhunda derin çatlaklar açmıştı. O çatlakların içini hırs ve öfkeyle doldurması onun kudretinden değil zavallılığındandı. Çünkü bahsi geçen bu çatlaklar, içleri doldurulmazsa artıp her yanı kaplayacaktı. Cadı bunu acı yoldan öğreneli çok olmuştu ve kırılıp paramparça olmak istemiyordu.

Tanıdık yüzler arasında dolandı ve her birine nazik bir gülümseme hediye etti. Böyle zamanlarda Velvet halanın uzun saçlı bir kopyasıydı. Keşke onun yüzündeki mutluluğu da dışarıya yansıtabilseydi, bunun yerine gergin ve sahte bir ifade yapışmıştı güzel suratına. Omzuna dokunan bir elle dikkati halası ve eniştesinin neşesinden ayrıldı, “Lucian amca!” Adama samimi bir şekilde sarılırken yüzü bu kez kısa süreliğine de olsa gözleri gerçek bir sevinçle aydınlandı. Adamın yanındaki uzun boylu güzel kadınla kısa ve hiç bir derinliği olmayan bir sohbete başladığı sırada salonu saran gerginliğin içindeki kuşun boğazını sıktığını söylemek yalan olmayacaktı. Hızlı bir haraketle arkasını döndüğünde nefesinin boğazında tıkandığını hissetti. Damian’ın sorusu içeride bulunan herkesin ortak düşüncesinin dışa vurumu niteliğini taşıyordu. Acı bir gerçekti ama Vincent Beverwill asla mutlu günlerin adamı olmadı. O, çevresindekilerin iyiliklerini karanlığa boyamaktan zevk alıyordu ve bu günü yeni hedefi olarak belirlemesi Nora’yı hiç şaşırtmamıştı. Ne kadar adaletsiz bir insandı, kız kardeşine iyi bir anı borçlu olduğunu da mı düşünmüyordu? Bu kadarına bile layık değil miydi Velvet onun gözünde? Bir zamanlar bastığı zemine taptığı amcasının şu an karşısında duran adam olması cadının tüm geçmişine ve geleceğine bir hakaretti doğrusu. Bash Stanlavis’in nefret dolu cümlelerini netduyamadı, iyi hissetmiyordu. Gelmek zorunda mıydı? O yokken ne kadar iyi idare ettiklerini görememiş miydi? İç sesi kendi sorusunu cevaplarken solukları hızlandı ve kısaldı; muhtemelen gördü ve bu yüzden burada... Kolunu boşluğa salladı, Damian’a tutunmaya çalıştı ama büyücüyü bıraktığı yerde bulamadı, endişe seli onu gerçek dünyadan uzağa sürmeden buradan çıkmalıydı. Birkaç kişiye çarptı ama bu kapıya yönelen adımlarını durdurmadı.

Dışarı çıkmadan önce gördüğü ve işittiği son şey Lucian Langeais’in Vince’e yönelmiş asası ve dudakları arasından dökülen büyülü sözlerdi.

Beverwill ailesinin tarih kitaplarına konu olmasını sağlayan tek şey, ailenin kurucusu beş kardeşin birbirine olan ihaneti değildi. Düşününce ironikti, belki de aile bir lanete maruz falan bırakılmıştı – aksi takdirde her neslin içinde çıkan en az bir çürük yumurtanın olması gerçekten kötü bir şanstı. Böylesi bir zenginliğin içine doğan bebeklerin de şansında kabahat aramak mantıklı değildi… Ne diyordum? Büyük malikâneyi çevreleyen gül bahçesi, ozanların şiirlerine defalarca konu olmuş güzellikleri içinde barındırırdı. Yerde oturmuş cadı ise, bahçedeki güllerin belki de en değerlisiydi. Halasının ağzından ismini işittiğinde, ayağa kalktı ve arkasına bakmadan koşmaya başladı.

Aklı yeniden yerine geldiğinde, bahçenin ilerisindeki karanlık arazide tek başına soluklarını kontrol etmeye çalışıyor olacaktı.
&

Koyu renk saçları omzunun üstüne kalın bir örgüyle bırakılmış cadıyı tanıyan ve tanımayan herkesin bildiği bir şey vardı ve bu da Nora Beverwill’in gözlerinde, her zaman endişeli bir halin gölgesinin gizli durduğuydu. Dış dünya bunu yanlış yorumluyordu, onlara göre cadının çekineceği hiçbir şey yoktu. Paylaşmadığı fikirlerini gizli tutan tek şey ketumluğuydu, hayatı lüks ve kahkahalarla örülmüştü, boş zamanlarında insanlığın kalanından ne kadar görkemli olduğunu düşünür dururdu… Hayır. Aslında düşündüğü bir şey yoktu. Genel olarak belirgin bir korkusu bulunmuyordu, sarmaşıkları saymazsak – sarmaşıkları gerçekten ürkütücü bulurdu. Cadının çekindiği tek şey yalnız bırakılma ihtimaliydi, bunu da aşıyordu. Yavaş yavaş ama emin adımlarla. “Daha önce bunu birçok kere yaptık Nora, hadi ama üzerine çok fazla düşünme. Her ihtimale karşı yanındayım biliyorsun.” “Senin için söylemesi kolay, ben hala bir kıl yumağı olmaya alışamadım. Bu şekilde deforme olmak için fazla güzel bir surata sahiptim. Ayrıca yanımda olduğunu bir saniye bile unutamıyorum. Adımların çok gürültülü, bastığın yerde toprak içeri göçecek gibi neredeyse…” Cadı duraksadı ve en yakın arkadaşına baktı, yüzüne oturan gülümseme şahane varlığının özelliğini kutlayan son dokunuştu. “Kilo falan mı aldın sen? Eğer öyleyse, çabucak vermeye bak. Carlie’nin fit erkeklerden hoşlandığına inanıyorum.”

Bu sözlere şahit olan herhangi birinin yapacağı ilk yorum, cadının rahatsız edici derecede alaycı bir yapısı olduğuna yönelik olurdu muhtemelen. Diğer yandan Damian, Nora Grace’i Nora Grace’den de iyi tanıdığı için olsa gerek – kızın çenesinin düşmesindeki asıl nedenin içinde bulunduğu rahatsız durum olduğunu biliyordu.

Esen rüzgâr kızın porselendenmiş gibi görünmesine sebep olacak kadar beyaz tenini okşadı, yapraklar kımıldanırken Nora başını kaldırıp gökyüzüne baktı. “Sana bir şey söyleyeyim mi? Dönmeseydik amcamı bulmamıza çok az kalmıştı. Bunu hissedebiliyordum.” Cadı uzun boynunu süsleyen kolye ile oynamaya başladı. Kolye ailenin simgesi; birbirine dikenleri ile bağlanmış beş gülün ve onların içinden geçerek bölen hançerin işlendiği bir madalyondu. Her zaman söylediği gibi, ihanet soyadlarına yabancı bir fikir değildi. Amcasını öldürme fırsatı eline geçecek olsa, tam olarak da bu yüzden bir saniye bile düşünmeyecekti.

Derin bir nefes aldı ve madalyonu bıraktı. Şimdi tüm dikkati Damian’ın üzerindeydi. “Ee, ne yapıyoruz?”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Damian Esgard
Ravenclaw
Ravenclaw
Damian Esgard

Kuş ve Kurt Empty
MesajKonu: Geri: Kuş ve Kurt   Kuş ve Kurt EmptyPaz Ağus. 30, 2015 1:40 am


Beverwill Malikanesi dışarıdan görünen katı ve sağlam duruşunun ardında, duvarlarının arasında derin ve tamir edilmesi zor çatlaklar taşıyordu. Zamanla bu çatlakların doldurulacağı ön görülmüş olsa da beklenmeyen bir noktada matkabın betonu delmesi tüm dengeyi yeniden bozuyordu. Belki de bu hatayı en çok yapan; çatlakların en büyüğünün oluşmasına sebep olan adamlardan biri Vincent Beverwill’di.  Damian, çocukluklarından itibaren Nora’nın adama olan hayranlığının cadının ruhunda parlayan alevlerle sarmalanıp, bir anda toprağa yıkılan yakıcı ateşe dönüşmesinin seyircisi olmuştu. Şimdi, Vincent amcanın aile içinde yüzünü göstermesi, aile üyesi olmayan insanlar tarafından bile aynı yargı ve nefret ile karşılanıyordu.

Vincent Beverwill, gülen yüzlü konuklarla dolu salona adım attığı an tüm sevinç karanlığa bulanıp adam tarafından absorbe edilmişti. Çevresindekiler üzerine çöken sessiz gerginlik kendisini de etkiliyordu. Nora’ya dönen bakışları kızı kaplayan huzursuzluğun yüzünde şekillenen hayal kırıklığıyla beden bulduğunu görebiliyordu. Cadı, sorduğu sorunun cevabını kelimelere dökmese de kısa bir nefes aksaklığı kendisi için yeterli oldu. Göğsünde büyüyen iğrenme duygusu kaşlarını çatıp adama baktı. Vincent’ın pis ve alaycı bakışları kendisininkilerle buluşunca yüzüne yerleşen tiksinti ifadesi buraya ‘kutlama’ yapmaya gelmediğini gözler önüne seriyordu.

Fırtınanın başlangıcı olan ilk şimşek Bash Stanlavis tarafından çakıldı. Büyücünün ağzını terk eden nefret sözcükleri Vincent amcanın yalnızca daha çok keyiflenmesine yol açmıştı. Yüzündeki zevksiz gülümseme gittikçe büyürken,  Damian içinde yükselen sinir bulutunu kontrol etmeye çalışmaktan vazgeçti. İki yanında gergin duran elleri, tırnaklarının sivrilip derisini yırtmasıyla karıncalanıyordu. Karşısındaki adamın suratını parçalayıp, pençelerini boynundaki yumuşak etine geçirmenin kendisine ne kadar iyi geleceği hissi içini kavuruyordu. Kurda dönüştüğünde irileşen dişlerinin altında kalan çiğ et tadını hayal etti; içindeki yırtıcı açığa vurulmak için sabırsızlanıyordu. Yaşanan tüm sıkıntıları üzerinde birleştiren bu adamın hayatına son vermesi her şeyi çözüme kavuşturmaya yetebilirdi.

Hayır yetmezdi. Düşsel görüşünü netleştiren mantığı kendisine kulak vermesi için onu zorladı. Aptallık ediyorsun. Düşündüğün şeylerin farkında mısın? Bir an için gözünün önünde beliren suratın sahibini anımsadı. Neredeyse kar kadar beyaz sarı saçlarıyla kendisine bakan cadının suratındaki nefretin kalbini teklettiğini hissetti. Gerçekten alınan bir canla, ne kadar nefret edilse de bu canın Beverwill ailesine mensup olduğu gerçeği göz önüne alındığında geçmişin düzelebileceğini düşünecek kadar akılsız mıydı? Yetmez. Özellikle bu günde, özellikle böyle bir durumda.

Fikirlerini ele geçirmek isteyen iç güdülerine yenilmemek adına verdiği savaşı kazandığında kendisini bulduğu yer Vincent Beverwill’in suratının önüydü. Etrafını tekrar algılar duruma geldiğinde dibindeki bu adamın canına son vermeyeceğini biliyordu. Öldürmezdi belki ama zarar verebilirdi. Sonuçta o, bu gece buraya gelerek kardeşinin mutluluğunu zerre önemsemediğini tüm davetlilere ilan ettiğinde yeteri kadar can yakmıştı. Adamın yakasına yapışmak için atıldığında kulağına ilişen büyülü sözcükler, ellerinden yalnızca milim uzakta olan bedeni metrelerce havaya uçurdu. Vincent Beverwill’in boğazından kopan beklenmedik çığlık o ana kadar yerlerine mıhlanmış, olayı izleyen çoğu davetlinin asalarına sarılmasına sebep oldu. Karşısında, büyü yapmayı hazır bir halde bekleyen Bash ile göz göze gelince bakışlarında bulduğu onay kırıntısıyla Damian, vücudunu atağa geçmek üzere biraz esnetti. Tok bir sesle Vincent’ın yere kapaklanan bedeni bir süre hareketsiz kaldı. Siyah gömleğinin altında kıpırdadığı anlaşılmayan bedenine rağmen Damian zayıf nefes alıp verişini ve kalp atışlarını duyabiliyordu. Dikkatli bir şekilde yerdeki bedeni izlerken yanına yaklaşan Lucian Langeais’in de asasını hazır ettiği gözünün ucuna ilişti.

Salonu bir kez daha ele geçiren sessizlik Vincent’ın homurdanmalarıyla bozuldu. Adam bulunduğu yerde ayaklanırken aşağılayıcı ses tonuyla “Bu it bile benden daha iyi karşılanıyor.” derken ani bir hareketle cebindeki asasını kavradı. Kendisine yönelen asanın ucu hızlı söylenen sözlerle aydınlandı. Büyü direkt olarak Damian’a yönlenirken genç, keskin refleksleriyle büyünün isabetinden kaçmayı başarabildi. Aynı serilikte Bash’in büyüsü Vincent’ı vurunca adamın elindeki asa havaya uçtu. Damian boğazının derinliğinden gelen bir hırlamayla büyücüyü yakalamak için koştu. Sivri tırnaklarının belirdiği ellerinin altında kumaşı hissetti. Bu sefer gömleğinin yakalarından kaldırdığı bedeni büyük bir güçle salonun duvarına fırlattı. Öldürücü değildi ancak birkaç kemiğinin kırılması için yeterli olurdu.

“Damian.” derin ve seri nefeslerle sarsılan adrenalin dolu bedeni, endişeli bir tonlamayla ses bulan adını işitince arkasını döndü. Velvet hala bahçeye açılan kapıya hızla yöneldiğinde ne olduğunu idrak etmesi uzun sürmedi. Yaşananların gerginliğinde kendisini kontrol etmeye çalışırken Nora’nın üzerine yüklenenlerin ciddiyeti zihnine ulaşamamıştı. Duvarın dibinde baygın yatan Vincent’ı bırakarak koşar adımlarla kadının peşinden dışarı çıktı. Bencilce davrandığı için kendisine kızıyordu, Nora’yı kontrol etmeden adamın üzerine yürüdüğünde bir an için yapabileceği hataların gerçekliği zihnine vurdu. Bir daha böyle bir sorumsuzluğa mahal veremezdi. Kızın, yaptığı şeyin doğru olduğunu söyleyeceğini bilse bile düşüncesizce hareket ettiğini inkâr etmedi, bunu kendisine ders çıkarması gerekiyordu.

Gece soğuk ve ıssızdı. Neredeyse sakin denilebilecek bu tabloyu bozan, Velvet halanın Nora’ya olan haykırışlarıydı. Çeşitlerce gül kokusunun süslediği bahçeli yolda ilerleyen kadını takip ederken kendi sesi de bu ıssız tabloya karışıyordu. Gül bahçesinin, burnundaki tüm hücreleri kaplayan ağır kokusunun yanında sade bir parfüm kokusunu algılayabiliyordu. Cadı fazla uzaklaşmış olamazdı; buralarda bir yerlerde olmalıydı. Velvet Beverwill soluklanmak için durdu. Gece yaşadığı bütün berbatlığın üzerine bir de bununla kendisini harap etmesine izin veremezdi. Diz kapaklarına yerleştirdiği ellerinin üzerinde iki büklüm olmuş kadına elini uzattı. “Velvet hala, siz geri dönün. Kokusunu alabiliyorum ilerideki arazide olabilir. Bu karanlıkta benim oraya gitmem bir sıkıntı yaratmaz. Siz geri dönün, içeride size daha çok ihtiyaçları vardır.” Kadının cevabını beklemeden koşarak araziye yöneldi.

“NORA!” Bir kez daha bağırdı. Geniş arazi yüksek ağaçlardan oluşmadığından Nora’nın kokusunu yakalayamıyordu. Fazla uzakta olmadığını düşünerek yanlış mı yapmıştı? Yoksa duyuları fazla bastırıldığından kendisini yanlış yere mi yönlendiriyordu? Durdu. Bir kez daha koku aramak için geldiği yolda geriledi. Hiçbir şey yoktu. “NORA!” Nefes alışı ya da kalp ritmi de duyamıyordu.

Geceyi kan dondurucu, derin bir çığlık yardı.

&


Nora’nın Damian’ı deli sanmasıyla başlayan arkadaşlıkları, geçen uzun yıllarla git gide güçlenirken hayatlarının aldığı şekil, yüzlerine vurulan ironik bir şaka gibiydi. Altı yaşlarındayken Nora’nın, Damian’ın gaipten sesler duyduğunu sanmasının basitliği, iki gencin şu anki kimlikleri göz önüne alınınca, tahmin edilmesi neredeyse imkansız, karmaşık bir yol haline dönüşmüştü.

Yanında yürüyen, zayıf bedenine bakıldığında kolayca küçümsenebilecek kızın attığı sağlam adımlarla eş zamanlı hareket eden ayakları zemine daha sert vurmaya başladı. Dudaklarına yerleşen iri gülümsemesinin arkasında cılız bir kahkaha yükselmişti. “İyi de sen şu saçlarına bir bak en az beş ton kadar var, sen doğduğundan beri benden daha KILLI bir kıl yumağısın.” Bir eliyle cadının saçlarını karıştırmaya yeltendi ancak kız hızlı bir refleksle kolunu savuşturmayı başarmıştı.  İçinden iyi iş, yavaş yavaş alışıyor diye geçirdi. Bu sefer sanki bir yarıştalarmış gibi hızlı bir hareketle ellerini Nora’nın suratına götürdü, bir yandan da gözlerini şaşı yapıyordu. “Hani nerede o surat ben göremiyorum. Burada mı?” İşaret parmağıyla kızın burnunu ittirdi, ardından gözlerini dürtüklemeye başladı. Küçük bir köpeğin eve yeni alınan iri köpekle oynayışı gibi hareketler sergileyen Damian’ın fazlasıyla eğlendiği söylenebilirdi. Nora’nın duran adımlarını kendisininkiler takip ettiğinde cadının sözleri üzerine gözlerini devirdi. “Sen Carlie konusunda hiç endişelenme. Canım karıcığım beni her halimle beğenir.”

Okulun arazisi sona erip ormanın yüksek ağaçları sıklaşmaya başlayana dek bir süre konuşmadılar. Nora’nın ne düşündüğünü tahmin etmek ara sıra zor olsa da son zamanlarda ikisinin de geçen yıl olanlar üzerine fazla kafa yorduklarını söylemek yalan olmazdı. Vincent’ın peşine düşmek için kaçma kararı aldıklarında, Damian eline geçen fırsatı daha önce kullanmadığına fazlasıyla pişmandı. Bu pişmanlık hala yakasını bırakmış değildi. Nora’ya olanların bir kısmının kendi suçu olduğu gerçeğini kafasından atamıyordu. Bu yüzden kendi üzerinde yarattığı baskı son zamanlarda fazla çekilmez olmaya başlamıştı. Nora’ya kurt benliği üzerinde kontrolüne yardım etmesinin bu baskıyı az da olsa dizginleyeceğini umuyordu.

“Sana bir şey söyleyeyim mi? Dönmeseydik amcamı bulmamıza çok az kalmıştı. Bunu hissedebiliyordum.”
“Biliyorum. Çok yaklaşmıştık, sanki elimizin ucundan kayıp gitti. Keşke fırsatım varken-” sinirle verdiği nefesin ardından omzunda taşıdığı ağır çantayı yere bıraktı. Kaşları arasında oluşan çukur yerle yüzleştiğinden görünür halde değildi. “En azından o kasabaya gittiğimizde Caine amca yanımızdaydı. Hala çok geç değil, tekrar izini bulmaya yakın olduğunu biliyorum. Fırsatı oldukça haber yollamayı ihmal etmiyor.” Çantanın içini açtı; ağır, gri halkalar tepelerindeki dallar arasından süzülen ışığın altında parlıyordu. Kalın, demirden oluşturulmuş zincirleri çıkarırken hareketleri oldukça seriydi. Gözlerini yaptığı işten ayırıp, başında kendisine endişeli gözlerle baka Nora’ya çevirdi. Konuşmadan önce dudaklarına güven veren gülümsemesini eklemeyi es geçmemişti. “Bugün yine dayak yiyorum,” Gülümsemesi, dişlerini göstererek büyüdü “…tabii dayak attıktan sonra. Şu ağacın önüne geçer misin?”

Geniş gövdeli yaşlı ağacın önünde duran kızın yanına ilerledi. Zincirleri, ayak bilekleri, beli ve ağacın etrafında doladı, büyük bir demir anahtar ile iki ucunu tutturdu. Tekrar Nora’nın önüne geçerek elini uzattı. “Asa lütfen. Teşekkürler. Hazır olmadığını düşündüğünü biliyorum ama her denemede hissin yabancılığı kayboluyor. Bu sefer baş etmek daha bile kolay gelebilir. Acının baskısını nasıl kontrole aldığını görmemiz gerek.” Toprak zeminde gerilerken bu durumun hoşnutsuzluğu yüzünden ufak bir köşede içini kemirmekte olan hissiyat yüzünden yaptığı şeyden vazgeçmesine ramak kalmıştı. Ama Nora’nın durmasını istemeyeceğini biliyordu; kontrolü ne kadar erken sağlarsa o kadar iyiydi. Havaya karışan incarcerous sözcüğü ardından kızın el ve ayak bilekleriyle bir kez daha buluşan kalın ipler sebebiyle yüzünü buruşturdu. İçinden birkaç kez üzgünüm lafını tekrar etti. “Iah- özür dilerim. Ama unutma, bitirdiğimizde beni istediğin kadar dövebileceksin. Bunu düşünerek motive olmaya çalış. Şimdi-” bu çalışmayı hızlı bitirmesinin ikisi için de en iyisi olacağını bildiğinden daha fazla konuşmadan hemen azasına uzandı. “Glacius,” asasından çıkan sivri buz kütleleri kızın sağ omzuna saplandı, hiç düşünmeden devam etti, “…Relashio” sol bacağına ulaşan kaynar suya hiç bakmadı. İçinden özür dilemeye devam ediyordu. Bulunduğu yerde gerindi ve koşarak oldukça sert bir şekilde kızın köprücük kemiğine bir darbe indirdi. Kemiğin çatırdama sesiyle Nora’nın boğazından bir hırıltı yükseldi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nora Grace Beverwill
Slytherin
Slytherin
Nora Grace Beverwill

Kuş ve Kurt Empty
MesajKonu: Geri: Kuş ve Kurt   Kuş ve Kurt EmptySalı Eyl. 29, 2015 9:11 pm

Nora hikayenin en alışılagelmiş noktasında, elinden geldikçe sıradan bir kızdı. Düzensiz aile hayatı yüzünden içine kapanmış ve tüm bu dramanın içinde kendisine kurduğu hayali krallığı yönetirken yorgun düşmüştü. Boyu büyükannesinin neredeyse tüm duvarı kaplayan portresine yetişmediği dönemlerde bu sözde sarayına düzenlenen her saldırıyı olduğu yerde sabit karşılamıştı. Duruşunu o zamanlar sarsabilecek hiçbir şey yokken artık aynalarda kendisine bakan genç kadının acizliğinden utanıyordu. Çok soru sorardı, cevap alamadığı için bir zaman sonra o nadir kelimeleri de sessizleşti. Artık her şey kafasının içinde olup bitiyordu. Neden, neden, neden? Zavallı Nora’nın ne bir giriş ne de bir gelişmesi vardı – sonuca ulaşamaması pek de beklenmedik değildi anlayacağınız. Kafasının içi denizin dibi kadar karanlık desek, durumu sadece daha romanlaştırmak olurdu bu. Nora’nın zihni ne bir denizdi, ne de dere – belki, sadece belki, cadının o kusursuzlukla zedelenmiş kafasının içi; yer altında Hades’ın kırallığını çevreleyen ruhlar havuzu olabilirdi. Ölü anılar kızın boşluğu içinde yüzüp duruyordu, Nora da onları dinlemeyi bir türlü kesemiyordu.

Temiz hava ciğerlerine yakıcı bir şekilde nüfus ettiğinde hapşırmak için durdu. Önüne baktığında artık ilerleyecek bir yolun kalmadığını gördü. Endişeli bir şekilde etrafını tararken solukları normal hızına yeni yeni kavuşuyordu. Arkasını döndü, halbuki Vincent Beverwill'in genç cadıya öğrettiği ilk şey karanlığa asla sırtını yaslamaması gerektiğiydi, gül bahçesinin ışıkları çok uzakta görünüyordu. Bu kadar ilerlediğini fark etmemişti. Dikenli otları iterken aşınan elini üzerindeki elbiseye sürdü. Geri dönme vaktiydi. Koştuğu sırada kendini kapadığı gerçek hayatla geciktirmek için elinden geleni yaptığı bir randevusu vardı. Altı düz ayakkabıları bileğine vurup ince yaralar oluşturmuştu, elini bir ağaca dayadı – yürüyüşünün etkileri kendini yavaş yavaş gösteriyordu. Bitkin düşmüştü. Yanından koşan bir tavşan dikkatini dağıttı, ormanın dışına – bahçenin olduğu tarafa doğru küçük bacaklarının ona imkan tanıdığı tüm hızla ilerleyen bir yavruydu bu. Bir şeyden... Kaçıyordu?

Sesi de o zaman duydu.

Kuru yaprakların ezilmesi değildi bu, canlı bir ağacın kökünden koparılmasını andırıyordu daha çok... İki adım geriledi, o biraz önce çekinmeden sırtını çevirdiği karanlıktan çıkıp gelebilecek bilinmezin ihtimaliyle zor zar düzene giren kalp ritmi yeniden savaş marşını çalmaya koyuldu. Birkaç hayvan daha koşup geçti yanından, Nora yavaş adımlarla gerilemenin kendisine hiçbir fayda sağlamayacağını kabullendiğinde her zaman sakinlemeye çalışırken yaptığı gibi saymaya başladı. Bir, iki... Üçü beklemeden arkasına döndü ve koştu. Kulağındaki uğultu derin ve iç ürpertecek kadar karanlık sesi bastıramadı. Bir kurt uluyordu ve Nora bu sesi daha önce hiç duymamıştı. Güvende değildi.

Lanet olsun.

Yaprakların arasında gizlenmiş ağacın kalınlaşmış köklerine takılıp yere yapıştı. Yeterince hızlı olmadığı için yüzünü koruyamamıştı, çamura battı. Hızlı adımların kendisine yaklaştığını işitti. Dirseklerinden aldığı güçle bedenini döndürdü ve toprağa sırt üstü yattı.



Unutmayacağım tek bir ders var, düşmanın ne olursa olsun son anında gözlerinin içine bak ve sakın çığlık atma.

Üzerine atlayan kurdun alev alev parlayan gözlerini fark ettiğinde kendisine engel olamadı, çığlığı tüm ormanı dolaştı. Belki de asla saygı duymacağı bir adamın verdiği kıymetli dersi unutmayacağını söylemek için çok erken davranmıştı.

Acı içinde kıvranırken hayatını çevirdiği oyunda kendisiyle birlikte oynamak zorunda bıraktığı herkesten özür diliyordu; Damian, Velvet hala... Nora bir sorununun olmadığı inatla tekrar etti. Kalan son enerjisini de kullanarak, kendisini tüm problemleri kafasında yarattığını ve hayatının diğer herkesten daha iyi olduğunu inandırmak için gerçek bir savaş verdi. Yeni kafesi bir kurdun pençelerinin içi olan kuşun acı inlemesi cadıya yalnızlıktan neden korktuğunu bir kez daha hatırlattı.
&

Arg! Dudaklarından kopan acı dolu inilti hissettiği acının yarısını bile belli edemezdi muhtemelen. Kolundaki ve bacağındaki yanıklar cadıyı ağaca bağlayan zincirler sürtündükçe sızlıyordu. “Damian!” Yeter! Ellerinin uçlarındaki uyuşma kızın ucu kemirilmiş ve yara içinde kalmış parmak uçlarından çıkmaya çalışan pençelerin habercisiydi. Dişlerini sıktı, sesi kendisinin değilmişçesine boğuk bir şekilde duyuluyordu. “Bundan gereğinden fazla zevk aldığını düşünüyorum nedense.” Boğazından kelimelerini destekleyen bir hırıltı yükseldi. Öfke kontrol denemelerinin işe yarayıp yaramadığını bilmiyordu. Fakat acının düşünce gücünü elinden aldığını düşününce, öfkelenebileceği iç sesi saf dışı bırakılmış oluyordu – bu da cadıya kısa süreli bir sakinlik armağan ediyordu.

Bağırdı. “Seni...” Bu kez daha yüksek sesle bağırdı. Gelen darbelerden çok içindeki yaratığın etini parçalıyor oluşu hissi yüzünden acı çekiyordu. Önce görüşü bulanıklaştı. İyi değilim. Beyni karşı çıktı, hayır iyisin. Kendine gel. Ben hiç iyi değilim. Pes edip kontrolü insanlığından öte bir köşeye bırakacakt- “LANET OLSUN DEMO!” Bu kez kaynar su boynuna isabet etmişti, eğer pürüzsüz cildinde iz kalmayacağına emin olmasaydı çoktan şu zincirleri parçalayıp Damian’ın üzerine atlamıştı. Düşünceyle birlikte gülümsedi, berbat görüntüsüne eklenen bu minik tebessüm genç kızın endişe verici derecede sağlıksız görünmesine sebep oldu. Boynunda atan damar görünürden kayboldu, kalbi şu an daha sakin bir şekilde devam ettiriyordu hayati görevini. Yumruğunu sıkıp bıraktı, ellerindeki uyuşma kayboluyordu. Kızın kımıldanmalarından muhtemelen içinde hala bir parça mücadele kalmış olduğunu düşünen Damian yeniden asasını kavradığı sırada Nora kısa süre önce yumduğu gözlerini açtı ve beyaz dişlerini göstererek gülümsedi. “Ben iyiyim.” Gerçekten de öyleydi.

“Bil diye söylüyorum, bu kez kendini biraz fazla kaptırdın. Can güvenliğimin varlığını sorguluyorum ben şu an.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Damian Esgard
Ravenclaw
Ravenclaw
Damian Esgard

Kuş ve Kurt Empty
MesajKonu: Geri: Kuş ve Kurt   Kuş ve Kurt EmptyÇarş. Ekim 07, 2015 8:15 pm


Nora’dan geldiğine emin olduğu tiz çığlığın ardından kulaklarına dolan uluma sesleri, vücudunu çarpan endişe dalgasının şiddetini arttırmıştı. Hiç tereddüt etmeden kaslarına hareket emrini vermişti bile. Göğüs kafesinde kalbi delice atıyordu. İç güdülerine güvenerek arazinin ilerisinde uzanan ormana doğru koşmaya başladı.

Dönüşmemek için çaba sarf ediyordu. Derisini yırtma arzusuyla karıncalanan hücrelerinin dolunayda bile bu kadar rahatsızlık verdiğini hatırlamıyordu. Sert tırnaklarını avuç içine bastırdı ve normal insanın ulaşabileceğinden çok daha büyük hızdaki adımlarını birbiri ardına sıralamaya devam etti.

Sakin olması için çaba sarf ettiği zihnini kurcalayan iki şey vardı. Birincisi, Nora’nın bir tehditle karşılaşma durumunda dikkatleri üzerine çekmeyecek kadar zeki olduğunu bilmesiydi, başı derde girdiğinde sessiz kalması gerektiğini akıl edecek kadar iyi tanıyordu onu. Bu düşünce kendisini, kızın ağır bir şekilde yaralanmış olabileceği ihtimalini değerlendirmeye itiyordu. Boğazından bir hırıltı yükselip şimdi sessizliğe saklanmış geceye karıştı.  

Aklındaki ikinci şey Nora’nın bir kez daha çığlık attığını duymaya ihtiyacı olduğuydu. Hala hayatta ve yakınlarda olduğunu bilmek zorundaydı.

Ağaçların irileşmeye başladığı bir noktaya ulaştığında durdu. Yorulmamıştı, nefeslerinin sıklaşmasının sebebi içindeki korkunun büyüyerek artmasıydı. Bir anlığına cadının adını bağırması gerektiğini düşündü; bu fikirden vazgeçmesi oldukça kısa sürmüştü. Belki de kız kaçmayı başarmıştı; kurdun ise hala çevresinde olabileceği olasılığını göz ardı etmemesi gerekiyordu. Göz kapaklarını kapayarak dikkatini, vücudunu kaplayan dönüşme ihtiyacından uzaklaştırmaya çalıştı. Zihni, ormanın derinliklerine uzanarak atan bir kalp sesi, bilinmeyen bir kurt kokusu aramaya başlamıştı. Bulduğu şey ise yerdeki kurumuş yaprak ve dalları eşeleyen minik ayak sesleri oldu; iç güdüleriyle canlarını kurtarmak için bir yırtıcıdan kaçan hayvanların sesleri. Gitmesi gereken yönü biliyordu.

Koştu. Vincent kutlamaya leke düşürdüğünden itibaren şimdiye kadar geçen kısa süre içerisinde Nora nasıl bu kadar yol kat edebilmişti? İyi miydi? Neden malikanenin arazisinde bir kurt dolaşıyordu? Ne yapmıştı? Damian suçlaması gereken kişinin, bu soruların cevabı olan anahtar ismin, Vincent çıkmamasını umuyordu, kendini kandırıyordu çünkü yanılacağından emindi.

Kurdunun kontrolüne yenilmek üzere olduğundan git gide keskinleşen duyuları, kafasının içinde bir kalbin atış izlerine rastladı. Yavaş ve düzensizdi, güçsüzdü. Peşinde olduğu cadının ismi fısıltıyla dudaklarından döküldü. Hızlı ve kesik nefes alış verişlerin sahibi olan bedene ulaştığında, kızın hala yaşıyor olduğunu bilmenin verdiği rahatlığın hükmü kısa sürmüştü. Kahverengi saçları toprak zeminde dağılmış, vücudu çamurla kaplanmıştı. Özenerek giydiği elbisesinde temizlik ve zarafetten eser kalmamıştı. Dizleri üstüne çökerek kızın yanına yerleşti, omuzlarından tutup vücudunu kucağına çekti. Hala nefes aldığını duyabiliyordu, yine de kulağını burnuna yaklaştırıp bir kez daha kontrol etti. Kalbi atıyordu, nefes alıyordu, suratında veya göğsünde görünür bir iz yoktu. Buna rağmen kesinlikle yolunda gitmeyen bir şeyin varlığını hissediyordu ama ne olduğunu anlayamıyordu. Bedeninde başka herhangi bir hasar olup olmadığını anlamak için bakışları baldırına düştüğünde, eteğin altında kalan bir alandan başlayarak diz kapaklarına uzayan kanlı pençe izini gördü. Baldırının derisi diş izleriyle resmedilen bir tablo gibiydi; paramparça. Gecenin zifiri karanlığında bile dağılmış tenin altındaki kemiği fark edebiliyordu; keşke edemeseydi.

Damian, hayatında bu kadar büyük bir şoka ilk uğradığında oldukça gençti. Hiç beklemediği bir anda, dolunaylı bir gecede, esneyerek biçim değiştiren derisi ve dönüştüğü şeklin hissettirdiği kana susamışlık kendisini gafil avlayan ilk şok edici anısıydı. O günden beri atlattığı ufak tefek tümsek ve çukurlardan sonra ilk defa bu kadar kaybolduğunu hissediyordu. Değer verdiği insanı bu halde bulmak, başına gelenlerden çok daha fazla canını acıttı. Göğsünü sessizce bir inilti terk etti, ardından iki, ardından üç. Acı hıçkırıklar boğazındaki şiddetini yükseltiyordu. Hayatında yaşadığı en büyük korkulardan biri gözlerinin önünde hareketsizce uzanıyordu. İlk çığlığı o anda geceye salındı, adeta boğazını parçalıyordu; gücünü, göğsünü kaplayan üzüntüden almıştı. Kontrolünü kaybettiği ana kadar, ses telleri onarılmanın hızına ayak uyduramayıp, yakıcı acıyı hissetmeye başlayana dek vücudunun çığlıklarla sarsılmasına izin verdi.

Kurdu ayaklanmasını emrettiğinde bir süre geçmişti, Damian itaat etti. Değişmeye başladı. Ayakları, sarı tüylerle kaplı pençelere dönüşürken arkasına bile bakmadan koştu. Hissettiği tek can yanması ise fiziksel olmaktan çok daha derindi. Az önce o ağaçların arasında gezinmiş olan kokuyu arıyordu. Kurdun kokusunun oluşturduğu deseni bulmaya çalışıyordu. Belki daha önce hiç bu kadar hızlı hareket etmemişti. Öfkesi, parçalayıcı bir nefretle bütünleşince peşine düştüğü şeyin ne olduğundan emindi. Bunu yapan kurdu bulup suratını parçalayacaktı, kendi ırkından olması zerre umurunda değildi. Canavarın kellesini, Vincent Beverwill’inki ile birlikte Nora’ya hediye edecekti. Damian gibi biri için bunun ne kadar hastalıklı bir düşünce olduğu önemsizdi. Aradaki bağlantı neydi bilmiyordu ama az önce gördüklerinin sebebinin orospu çocuğu Vincent olduğunda şüphesizdi ve Nora gerçekleşecek yıkımı görmek için yaşayacaktı.

Laneti, cadının üzerine salan yaratığın peşine düştü.

&


Damian Esgard’ın bir sorunun çözümü için başvuracağı en son yol fiziksel işkenceydi. Nora’ya bu yolun başvurmaları gerektiği en geçerli çözüm olabileceğini söylediğinde kızın yüzünde beliren şaşkınlık ifadesine bu sebeple hak veriyordu. Acı çektirmek hem en değerli arkadaşına hem de kendisine yakıştırdığı etikten çok uzakta olsa da, kafasında gerçekçi olması için ısrar eden düşüncelere hak vermek durumunda kalmıştı. Çok şükür ki Nora Grace Beverwill de onunla aynı fikri paylaşıyordu.

Planın yaratıcı beyni kendisine ait olsa da bunu kabul etmek hususunda kendi koştuğu tek bir şart vardı ve bu şartın kabul edilmemesi söz konusu bile değildi. Damian Esgard yapılması istenen ve yapılması gereken arasındaki incecik çizgiyi anlayabildiği için bazen kendisinden nefret ediyordu.

Nora’nın irileşip, karanlıklaşmaya başlayan gözleri normal, mavi hallerine geri döndüğünde büyücü, omuzlarından çok büyük bir yükün kalktığını hissetti. Bu seferki diğerlerinden çok daha hızlı geçmiş; çok daha kısa sürmüştü. Bu durumun Nora’dan çok kendisini mutlu ettiğini söylemek dünyanın en doğru cümlesi olabilirdi. Asasını indirip, kızın el ve ayaklarının bağlı durmasını sağlayan büyüyü etkisiz hale getirdi. Ağaç etrafında dolanmış zincirleri çözmek için ilerlerken kaşları özür diler gibi havaya kalkmıştı. Zincirleri gevşetip, el bileklerini ovalamakta olan Nora’ya baktı. “Zaten kendimi hiç suçlamıyorum sen de aman daha suçlu hissetmeme neden olmaktan vazgeçme sakın. Sonra iyi biri olursun falan dünya üzerindeki üçüncü şokumu yaşayıp vasiyetimi yazmaya başlarım. Daha çocuklarımı göremeden…”

Damian da en az arkadaşı kadar gerilmişti. Ne kadar ileri gidebileceğini ya da gitmesi gerektiğini bilmiyordu ve bu üzerine hiç olmadığı kadar büyük bir sorumluluk yüklüyordu. Öte yandan bir şeylerin yolunda gitmesinin de bu sayede gerçekleşeceği konusunda hemfikirdiler, bunu içinden binlerce kez tekrar edip inanmak için çaba sarg etmişti. Nora kendisine gelmeye çalışırken, büyücü bedenini zemine bıraktı. Sırtüstü uzanıp yüksek sesle bir kahkaha attı. Tabii ki de neşeli olduğundan değildi; amacı rahatlamaktı. “Biraz dinlen de sıra sana geçsin. Sakın tereddüt edeyim deme yani BENİM İÇİN. Bu kendime ne kadar iyi ve tatlı biri olduğumu hatırlatmak için en doğru yol.” Yine çok espritüeldi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Kuş ve Kurt

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Words Of Unheard :: Yasak Orman-