.
|
| Augustus Gillis Hufflepuff
| Konu: Ateş ve Buz Paz Tem. 12, 2015 2:37 am | |
| Alaska Rosz & Augustus Gillis
"You are ice and fire, The touch of you burns my hands like snow."
|
| | | Augustus Gillis Hufflepuff
| Konu: Geri: Ateş ve Buz Paz Tem. 12, 2015 2:39 am | |
|
Son zilin sınıfta yankılanmasıyla kapıdan o kadar hızlı fırladı ki çarptığı insanlardan sayabildiği kadar en az altı yedi tane küfür ulaşmıştı kulağına. Merdivenleri ikişer üçer inmeye kalktığından neredeyse düşüyordu. Kendisine gülmeye başlayan dört kişilik Slytherin’li bir gruba orta parmağıyla selam verdikten sonra hızla giriş katına inmeye koyuldu. Üç aydır yağmur, çamur ve soğukla geçen günlerden sonunda paçayı kurtarmışlardı. En azından uzun bir süre sonra güneş görmek tüm öğrencileri bahçeye dökmeyi başarmıştı, tıpkı Augustus gibi. Sabah dersler başlamadan önce bir grup arkadaşıyla su savaşı yapmanın güzel bir fikir olacağına karar verdiklerinden beri, dersler geçmek bilmemişti. Ama sonunda kendisini özgürlüğüne kavuşmuş gibi ve eğlenmeye hazır hissediyordu. Son basamakları da hızlıca atlayıp kalabalık koridorda birkaç kişiyi daha ittirerek sonunda dev kapılardan dışarı çıkabildi. Gökyüzü mavinin en parlak tonuna, görmeyi en çok özlediği tona bürünmüştü. Birkaç ufak bulut parçası seyrekçe o maviliğe serpilmiş öylece dururken, güneş de uzun zamandır bu günü bekliyormuş gibi parıldıyordu. Orada daha fazla durup vakit kaybetmeyerek gözleriyle bahçeyi kısaca bir an taradı. Aradığı kişileri bulamayınca, ikinci plan olarak göl kenarına doğru ilerlemeye başladı. Bütün cadılar ve büyücüler çimenlik alana dağılmış, kimisi kitap okuyor, kimisi de kendi kafasına göre takılıyordu. Hatta bazı profesörler bile kendilerini aralarına alacak bir öğrenci grubu bulmaya çalışıyorlardı. Dişlerini gösteren bir gülümsemeyi dudaklarına yerleştirdikten sonra hafif meltemle dalgalanan çimlerin üzerinde ilerlemeye devam etti. Fazla dik olmayan bir yokuşu inmesinin ardından gözüne birbirlerini asalarından fışkıran sularla ıslatan Hufflepuff armalı bir grup ilişti. Armalarını görmüş olmasaydı da onların kim olduğunu fark etmek zor olmazdı çünkü etraftaki en gürültücü gruptular. Cüppesinin sağ cebinden çıkardığı maun rengi asayı sıkıca kavrayıp adımlarını hızlandırdı ve iki kişinin suyundan kaçmaya çalışan sarışın büyücüye yöneltti. “–Aguamenti!” Aynı anda suratının sol tarafına yediği darbeyle bir şaşkınlık anı yaşadı. “–Hayyy sennii-” Su, teniyle birleştiği noktalarda serinlemesine yardımcı olurken, asasını suyun geldiği yöne doğru çevirdi ve haykırdı. “–Aziz Guseidon’un suyuyla günahlarından arın!”
Saçlarından çoraplarına kadar sırılsıklam bir halde kendisini çimenlerin üzerine atmış, gözleri kapalı bir halde uzanıyordu. Yarım saatlik bir koşuşturmanın ardından yorgun hissetmeye hakkı olduğunu düşündü. Bir süre daha öylece uzanıp, nefesini düzene soktuktan sonra dizlerini kırıp, gövdesini kaldırdı. Dirseklerini diz kapaklarına yaslayıp kendisi gibi bedenlerini çimlere atmış arkadaşlarına baktı, ardından bakışlarını, incelemek üzere etrafta oyaladı. Biraz ilerlerinde üç Gryffindor’lu kendi aralarında boğuşuyor gibi görünüyordu. Kahverengi uzun saçları olan bir cadı, kumral bir büyücünün sırtına çıkmış tepiniyor, neredeyse beyaz denebilecek kadar açık sarı saçlı diğer cadı da dikkat etmesi gerektiği konusunda ona bağırıyordu. Adının Lilith olduğunu düşündüğü kız sen sus fındık faresi gibi bir laf atıp dil çıkardıktan sonra Augustus hafifçe gülümsedi. Gözlerini onlardan ayırıp daha ileride, göl kenarında tek başına kitap okuyan bir cadıya odakladı. Bahçeyi dolduran bütün bu karmaşanın içinde çok sakin ve masum görünen suratıyla kitabına o kadar odaklanmıştı ki, etrafta ne olup bittiğinin farkında bile değil gibiydi. Bir anda kızı daha yakından görme ve onunla konuşma isteğiyle dolmuştu zihni. Bunun üzerine pek de zekice olmayan bir şey yapmaya karar verdi. Sol eliyle yerden destek alıp ayaklandı ve kızın yanına emin adımlarla ilerledi. Sol elini saçlarından geçirip sağ eline asasını tekrar alarak munzur bir gülümsemeyle hafifçe kaldırdı ve tamamen masum duygularla büyülü sözcüklerin ağzından dökülmesine izin verdi.
|
| | | Alaska Rosz Slytherin
| Konu: Geri: Ateş ve Buz Paz Tem. 12, 2015 2:41 am | |
| Kızıl saçları, kolları kıvrılmış beyaz gömleğin üzerine salınmıştı. Önüne düşen birkaç tutamın kendini rahatsız etmemesi için cebinde bulduğu kelebek tokalardan birini, her iki yandan biraz alarak arkasında birleştirdiği tutamların ortasına tutturdu. Vücudunu kavrayan ılık esinti arasında küçük nefesler alarak gezdiriyordu parmaklarını kitabının üzerinde. Havaya sempatik Eteği çıplak bacaklarını tamamen örtmediği için çimenler tenini gıdıklıyordu ama buna pek aldırış ediyormuş gibi görünmüyordu. Dikkati yalnızca kitabın üzerindeydi. Sıkıcı terimler ve el çizimlerinin süslediği kitabın yeni sayfasını araladığında kitabın yarısına geldiğini fark etmemişti bile. Yalnızca bir an önce bitirmek ve hafta sonunda sahip olabileceği boş zamanı bu ödevle geçirmek istemiyordu. Yine de hava ne kadar güzel ve güneş ne kadar parlak olursa olsun kitabı burada okuyup okumamakta kararsızdı. Etrafı kaplayan gürültü, günün son ders zilinin de çalmasıyla birlikte daha da şiddetli bir hal almıştı ve gözlerini ne kadar kitabın üzerinden ayırmamaya çalışsa da kulaklarına dolan farklı tonlar okuduğu kelimelerle birleşip bir karmaşa yaratıyordu. Belki de en başında kütüphaneye gitmeli ve orada beklemeliydi. Belki de Violet’ı da yanına alıp ormana gitmeliydi. Günün bu saatinde ve uzun süredir onları selamlamayan böyle güzel bir hava da öğrencilerin ormanın kasvetini ciğerlerine solumaktansa gürültünün ve eğlencenin olduğu yerde kalacaklarından emindi. Hiçbir zaman eğlencenin peşinden koşmamıştı. Çünkü parmakları hangi güzelliğe dokunursa dokunsun parmak izlerini bıraktığı yer onu kâbus gibi takip ediyordu. Eğlencede o güzelliklerden biriydi. O yüzden yıllar önce eğlenceyi kovalamaktansa onun kendisini bulmasının daha mantıklı olduğuna kanaat getirmişti. Böylece sonucu ne olursa olsun kendini suçlu hissetmekten ve bir şeyleri kâbusa çevirdiğini düşünmekten bir süreliğine vazgeçiyordu. Kitabını parmaklarını arasında sıktı ve aslında artık kelimeleri okumadığını zihninde kendi kendine fısıldadığı sözcükleri dinlediğini fark etti. Bazen onları dışarı vurmayı o kadar çok istiyordu ki tanımadığı birine arkadan yaklaşıp selam bile vermeden konuşmak için gereken tek şey bir damla cesaret oluyordu. Ama her zaman adımları onu geri çekiyor, o cesaret damlası vücuduna işlemiyor ve soyut bir ışığın içinden ona el sallayıp kayboluyordu. Sonra uzun süre sessiz kalıyordu. Bazen Violet ona dokunana kadar konuşmuyordu. Çevresinde göz göze geldiği, ona gülümseyen, bazen dik bakışları suratında hissettiği cadı ve büyücülerden utandığı için değil, karşısındakinin onu anlamayı denemeyecek kadar aciz olduğundandı belki de. Öyle ki onlara açık kapı bırakıp anlamaları için uğraşıyordu bile. Ne zamandır insanlar kolay arkadaşlıkları gerçekten değerli olanlara değişmeye başlamışlardı? Bu konu hiçbir yere varmıyor. Yine zihni konuşuyordu, kitabın içindeki tamamen farklı cümle ise bakışları altında anlam kaybediyordu.
Asıl yapmaya çalıştığı şeye tekrar geri dönmesi gerçek dünya da fazla zamanını almamıştı aslında ama düşünceleri birbirine karışırken okuduğu iki sayfayı yeniden okumaya başladığında kaybetmediği zaman yeniden akmaya başlamıştı. Yeniden okuması gereken sayfaların birinden diğerine geçtiğinde eğlence onu buldu ama istemediği bir anda, istemediği bir yerde. Tanımadığı dudaklardan dökülen büyülü sözcükler asanın kulaklarına emir yolladığında üzerini kaplayan su kesinlikle beklenmedikti. Gömleği ince vücuduna yapışmıştı ve birkaç tel saçın ucundan alnına su akıyordu. Üstelik zaten eski olan kitabın yaprakları ıslanmıştı ve yapraklar kuruduğunda kitap daha perişan bir halde olacaktı. Alaska hızla ayağa fırladığında kitap kucağından düştü. Onu ıslatan büyücünün asası hala havadaydı ve kesinlikle şuan Alaska’dan daha kötü durumdaydı ama onun durumu farklıydı. O kendi iradesinin kurbanıydı, Alaska sadece kurbandı. Güneş yeşil gözlerine vurduğu için çocuğun çehresini tamamen incelemesini engelliyordu ama şuan umurunda olan şey uzun boylu büyücünün yüzünde saklı olan kıvrımlar değildi. “Sen ne yaptığını sanıyorsun? Aklını mı kaçırdın? Arkadaşların eğlencen için yeterli değil miydi?” Büyük çıkışına nazaran sesi fazla sakindi. Çocuğun üzerine doğru büyük bir adım daha attı. Ayakkabıları çimenlerin içinde kayboluyordu ve parmak ucunda kalkmaya çalışması bile çocuğun boyuna yetişmesine yardımcı olmayacaktı. Ufak tefek olmaktan bu yüzden nefret ediyordu. Kimse onu hayatı boyunca bir tehdit olarak algılamamıştı ve bundan sonra da muhtemelen algılamayacaklardı. Ama büyücü dünyasında bunun farklı olduğunu biliyordu. Önemli olan dudaklarını terk edecek sihirli sözcükler, yetenek ve asanın hareketiydi. Beline bağlı ceketinin cebinde asasını hissedebiliyordu. “Ah Tanrım! Tanrım! Şu kitabın haline bak, porsuk!” Bir eli asasını cebinden çekip ucunu çocuğun göğsüne dayadıktan sonra diğer eliyle yerdeki kitaba işaret etti. Şuan tek yapmak istediği üzerindeki gömleği ateşler içinde yakmak sonra da çocuğu göle atmaktı ama bunun için fazla düşünceliydi.
|
| | | Augustus Gillis Hufflepuff
| Konu: Geri: Ateş ve Buz Paz Tem. 12, 2015 2:42 am | |
|
Kız, parmak uçlarında yükselmeye çalışsa da boynunun biraz altına anca gelebilmişti ve buna rağmen hala Gus’ın korkmasını sağlayabildi. Bakışlarını, cadının çille kaplı suratından çikolata rengi gözlerine getirince, biraz havanın ısısı, biraz da kızın tüm duygularının gözlerindeki yansıması yüzünden yanaklarının kızardığı hissetti. Bir şeyler söylemeye çalışsa da kızın bir noktada haklı olduğunu biliyordu bu yüzden verecek bir cevap bulamadı. Ani hareketle göğsüne mıhlanan asayı görmezden geldi ve yerde ıslanmakta olan kitaba bakmayı reddetti. Ne durumda olduğunu zaten tahmin edebiliyordu; altı üstü bir suydu canım, bu kadar yaygaraya ne gerek vardı ki? Bir adım geriledikten sonra ellerini başının iki yanına kaldırdı. “–Tamam arkadaş biraz sakin ol. Alt tarafı bir kitap, şu havaya bak, iki dakikaya kurur bile.” Ellerini indirip, siyah pantolonunun cebine soktuktan sonra hafifçe gülümsedi. Artık göğüs hizasında olmayıp, yavaş yavaş aşağı inen asanın sahibine baktı. “–Gevşe biraz.” Kızın çatılmış kaşları yavaş yavaş rahatlasa da, asabiliğinden geri adım atmak istemiyormuş gibi tekrar çatıldılar. Kısa boyuyla ve küçücük haliyle, cadının kendisine kafa tutmaya çalışması aslında kendisine biraz gülünç gelmişti. Onu tanıma isteği için belli belirsiz bir dürtü içinden geçse de şu an çekingenliği daha ağır basıyordu ve kızın üzerine gitmek istemediğine karar verdi. Zaten eğer tahmin ettiği ve olmasını umduğu gibi biriyse bu kısa zamanda kendisini gösterirdi. Cadının dolgun dudaklarından mırıldanan birkaç kelimenin ardından asasını cebine yerleştirip, su sebebiyle daha da kıvrılmış buklelerinin arasından ellerini geçirdi. Suçlu, küçük bir çocukmuş gibi kaşlarının altından masum bir bakışın, kızınkilerle buluşmasını sağladı. “–Bir gün eğlenmeye karar verirsen haberim olsun.” İki parmağını kızı selamlıyormuş gibi kaldırdı, daha fazla konuşmadan olduğu yerde yavaşça döndü ve yavaş yavaş tekrar ayaklanmaya başlayan arkadaş grubuna yöneldi.
Ayaklarını çimlere sürüye sürüye ilerlerken girişiminin başarısız olmasına üzülmüştü. Tek istediği böyle güzel bir havada eğlenmeyi es geçen tatlı bir kıza yardımcı olmaktı, o kadar. Bu kararı vermekte cadının masum suratını yakından görme isteğinin de söz hakkı yok değildi. Fakat sonuçta işler umduğu gibi gitmemişti; ne kadar Augustusça diye geçirdi içinden, yine her şeyi batırdığını hissediyordu. Kendi işiyle ilgilenen, tanımadığı Slytherin’li bir hanımefendiyi ıslatmak, üstüne bir de ona arkadaş diye hitap etmek ne kadar iyi bir karar olabilirdi, tartışılırdı zaten. Gerçi tartışılmasına gerek bile yoktu ya neyse. İyice ümitsizliğe kapılıp, utanmıştı ki kulağına ilişen, az önceki ile aynı tonda bir Hey! sesi tekrar göğsünde bir şeylerin kıpırdamasına neden oldu. Neminin gitgide azaldığı, kabarmaya başlayan kıvırcık saçlarını çekiştirerek oldukça sakin davranmaya çalışan bir havayla, kendisine seslenen cadıya döndü.
|
| | | |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|