.
|
| Evelyn Chauvet Ravenclaw
| Konu: dear friend. Perş. Tem. 16, 2015 5:24 pm | |
| yabancıların en yakınıydın sen! -nilgün marmara
|
| | | Evelyn Chauvet Ravenclaw
| Konu: Geri: dear friend. Perş. Tem. 16, 2015 5:25 pm | |
| Bir yıl sekiz bin yedi yüz altmış altı saat, beş yüz yirmi beş bin dokuz yüz altmış dakika ve otuz bir milyon beş yüz elli yedi bin altı yüz saniye eder. Milyon saniyeler içinde kaç saniyenin Evelyn’in şahsi zamanı olduğu Tanrı tarafından bile bilinmemektedir. Genç cadı kütüphanede kimse tarafından görülmeyeceğinden emin olduğu bir köşeye geçtiğinde başkaları tarafından mecbur kaldığı bir işi yapıyormuş gibi görünse de aslında durum çok farklıydı. Çünkü Evelyn kendine ayırabildiği tek zamanı ayırıyordu. Kalın ciltli kitabı hafif bir gürültüyle masaya bırakıp açılmamaya ant içmiş kapağını büyük bir gayretle açtığında okuduğuna odaklanıp bunca zaman sonra kendini ilk kez derslerine verebilmişti. Parmağı tozlu satırlar üzerinde gezerken diğer eliyle de not almaya çalışıyordu bir hayli özensiz yazısıyla. Sanki yedinci sınıfa kadar hiç ders çalışmamış gibiydi. Ama çok değil üç sene öncesine kadar tek derdi derslerinden iyi notlar almak ve başarılı olmaktı. Birkaç yılda değişen değerler edinmişti ve hiçbiri onun kendi isteğiyle değişmemişti, kimse ona fikrini sormamıştı. Sadece öyle olması buyrulmuştu.
Parmağı kitaptaki bir satırı işaret edercesine sabit dururken kalemi kâğıt üzerinde kulağa hoş gelmeyen sesler çıkartıyordu ve o sesler giderek yok olmaya başladı. Yazı yazma işlemine kontrol dışında son verirken aslında o güne kadar geleceğe dair planlar yapmadığını, yapamadığını fark etti. Sürekli çalışmak zorunda kalmadığı dönemde ondan on yıl sonrası için ne düşünüyordu acaba? Muhtemelen bakanlığa girmeyi düşünüyordu, ama o gün için durumlar farklıydı. Bakanlık onu öyle bir derece ile asla kabul etmezdi. Profesörlerin onun özel durumundan dolayı gösterdiği müsamaha onu o kadar ileri taşıyamazdı. Zaten mezun olduktan sonra haftada beş farklı işte çalışmaya devam edecekti. Ne kadar acı sanki bu çile sonsuza kadar sürecek gibiydi. Biri onun düşüncelerini okusa ona bencil der miydi? Oysaki bencillikle alakası yoktu söylediklerinin. Yeteri kadar başka birinin hayatı için çabalıyordu, yeteri kadar kendi hayatında toprağın çok altına gömmüştü. Orada mecburiyetten çalıştığı dakikalarda bile olsa kendisi için endişe edebilmeliydi. Kardeşi için günün geri kalan vakitlerinde üzülüyordu, onun yüzü aklına geliyordu içini tarif edilemez bir sızı kaplıyordu. Bazı günler onsuz geçecek zamanları düşünüyordu, bazı günlerse onun da bu çileyi sonsuza kadar çekip üzüleceğini düşünüyordu. Evelyn umutsuzluk içinde umut yaratmaya çalışıyordu ve kendince başarılı da oluyordu.
Aradan geçen iki saatin ardından yemek yemek için büyük salona inmesi gerektiğini fark etti. Kütüphane sorumlusunun ona sesini yükseltmeyeceğinden emin olsa yanına bir parça sandviç alırdı. Kitabın kapağını hafif bir gürültüyle kapattıktan sonra önündeki kâğıtları acelece toplayıp kalemlerini kalemliğine koydu ve sakin adımlarla kütüphaneyi terk etti. Yemek saatinde büyük salonda olmak onun için bir alışkanlıktı, aç olduğu için değildi. Beş dakika daha yemek yemezse karnı guruldamaya başlamayacaktı. O halde neden aşağı inme gereği duyuyordu? Kendisi de bilmiyordu. Belki de birkaç saatlik çalışma bünyesine fazla gelmişti. Elindeki dağınık kâğıtlar büyük salon yolundayken kolundan sıyrılıp yere saçıldığında gözlerini devirdi ve dizlerini büküp kâğıtlara uzandı. Sarı tonlarındaki her bir kalın sayfadaki çirkin yazısı gözüne çarparken elini yavaşça kendisine ait olmadığını anlamaya yetecek kadar düzgün olan kâğıda attı. Sadece üstündeki hitap kısmını okuduğu anda yaptığı şeyin yanlışlığını fark edip gözlerini kaçırdı, yerdeki kendine ait olan sayfaları toplayıp adımlarının yönünü değiştirdi ve kütüphaneye geri döndü. Az önceki oturduğu masaya gidip mektubun muhtemel önceki yerine onu bırakırken gözlerinin mektuptaki satırlara kaymasını engelleyemedi. Sürekli yanlış yapıyorsun diyerek kendini geri çekiyordu fakat yine aynı şekilde kelime kelime mektubu aklına kazımayı ihmal etmiyordu. Az önce kendisine ait olan sandalyeye yeniden oturup mektubu bir çırpıda okurken o ana ait olan pişmanlığın çok sonraları yerini bir rahatlamaya bırakacağını bilmiyordu.
|
| | | |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|