.
|
| Veela & Yarı Veela Alımları | |
| Lykaia Yönetim
| Konu: Veela & Yarı Veela Alımları C.tesi Mayıs 09, 2015 8:46 pm | |
| Veela, Yunan mitolojisindeki sirenlere benzeyen, yarı insan, yarı büyülü bir ırktır. Biyolojik olarak haklarında çok fazla bilgi sahibi olunmasa da, genç ve güzel görünümlü kişilerdir. Görünüşleri ve dans edişleri kendilerine ilgi duyma eğiliminde olan her türlü canlıya karşı baştan çıkarıcıdır, bu da etkilenen kişilerin Veelalara yaklaşmak için normal olmayan davranışlar sergilemelerine sebep olur. Bu ırkın, kendilerine özgü ve asa kullanmayı gerektirmeyen özel bir tür sihre sahip olduklarına inanılır. Ancak Veelalar sinirlendiklerinde harpia adı verilen; suratları kuş haline gelen, omuzlarından pullu kanatlar çıkan ve kafalarından ateş topları fırlatabilen yaratıklara dönüşürler.
Yarı Veela, Veelaların cadı, büyücü veya mugglelar ile birleşiminden dünyaya gelirler. Veelalar gibi kendilerine özgü güzellikleri ve cazibeleri vardır. Fakat Veelaların aksine yarı Veelalar sinirlendikleri zaman harpia adı verilen yaratıklara dönüşmezler ve yaşlanırlar.
Bir dönem içerisinde dört tam veela, altı yarı veela alınacaktır.
veelalar: yarı veelalar: ♦ Violet Valliant
Başvurmak için:
Ad Soyad: Ailesinde veela kanı bulunan birey: Özel yeteneğin kullanıldığı rol oyunu: |
| | | Violet Valliant Ravenclaw
| Konu: Geri: Veela & Yarı Veela Alımları C.tesi Haz. 06, 2015 1:19 pm | |
| ♦ Violet Valliant ♦ Annesi - ♦♦:
Öğle güneşi tepede durmuş bir yandan Londra’yı selamlerken, diğer yandan da klasik tarzda döşenmiş pudra rengi odanın en huzurlu halini gözler önüne seriyordu. On iki yaşının verdiği büyük bir heyecanla birkaç ay önce babasına duvarların rengini değiştirmek istediğini söylemiş, şimdi de odanın büründüğü yeni havada kendisini hatıralar arasında kaybetmişti. Annesine ait sahip olduğu tek fotoğrafı özenli bir şekilde çerçeveletip başucu komodinin üzerine yerleştirmişti. Kendisi gibi kül sarısı ve omuzlarına dalgalar halinde dökülen saçlara sahip kadının portresi gece en son iyi geceler dilediği, sabahları uyandığında da gördüğü ilk yüz olurdu. Bir kere bile “anne” kelimesinin yarattığı duyguları tatmamasına ve annesinin onu bebekliğinde terk edip gitmesine rağmen, genç cadı onu bu sevgiye lâyık görüyordu. Öyle ki beş yaşındayken babası ona annesinin dans etmeyi çok sevdiğini söylediğinden beri bale yapmaya başlamış; yaşı henüz küçük olmasına karşın dansını ruhunun ayrılmaz bir parçası olarak hayatına yerleştirmişti bile. Yaklaşık on beş dakika önce çıktığı özel dersinden sonra derhal odasına koşup kendine dinlenmek için ufak bir süre izin vermişti. Şimdi de müzik çalarına gidip Tom Van Dorn’un The Music Box parçasını açarak az önce öğrendiği yeni hareketlerin üstünden geçiyordu. Dans etmek onun için bir tutkudan çok daha fazlasıydı. Dans etmeye başladığında bütün dünya mevcudiyetini kaybeder, o anda sadece müziğe ve bedenine sahip olurdu. Bütün insanlar ve tasalar bir süreliğine sanki hiç yokmuş gibi silinir, geçmiş manasını kaybederdi. Sanki damarlarında akan kanın içindeki sihir söz hakkını eline alır ve onu şekillendirir, asla kelimelere dökemeyeceği duygularla sarmalar, yön verirdi. Vücudunun aldığı her farklı biçimde çevresine yaydığı pür enerjiyi zihninde teninde, parmak uçlarında ve zihninde hissederdi.
Kendini o kadar kaptırmış olmalı ki kapıda dikilen genç adamı görmesi uzun süresini aldı. Adamın boyu oldukça uzundu, en fazla yirmi yedisinde olmalıydı. Kumral saçları jöle ile arkaya itilmiş olsa da alnına inen birkaç tutam gözlerini gölgeliyordu. Beyaz gömleği iri vücudunu sarmalamış, sağ tarafının bir kısmı siyah kemerini örtecek şekilde pantolonundan çıkmıştı. Babasının yeni ortağı olan tanıdık surat kendisini biraz ürkütmüştü. “—Şuna bakın, küçük hanım efendi dans etmesini de bilirmiş.” Adamın sesi soğuk ve mesafeli olmasına rağmen saklamaya bile zahmet etmediği bir arzuyla doluydu. Beyaz ahşap kapıyı yavaşça kapayarak arkasından kilitledi ve temkinli adımlarla kıza doğru ilerledi. Genç cadı ürkmüştü ancak küçük yaşı gerçekleşmek üzere olan olaylara akıl erdirmemekte direniyordu. Ufacık bir çığlık atsa babasının iki kapı ilerideki çalışma odasından onu duyabileceğini ve koşarak yardıma geleceğini biliyordu ancak olayın şaşkınlığıyla hiçbir şey yapmadı; yatağına doğru geri geri sendelemek dışında. Tamamen içinden gelen bir dürtüyle kollarını yavaşça incecik ve zarif beline sardı, kendini korumak istercesine. Adam karşısında eğilerek gece mavisi gözlerini kızın puslu gözlerine dikti. Sanki büyülenmiş gibi gözbebekleri inanılmaz derecede büyümüş, gece mavisi gözleri ile birbirinden ayırt etmek neredeyse imkansız hale gelmişti. Genç, dalgalı sarı saçlarından bir tutam aldı ve kulağının arkasına sıkıştırdı. Uzun ince parmakları kızın dolgun dudaklarına bir hayaletmişçesine değdi ve geçti. Adamın şarap kırmızısı dudaklarının kıyıları zalimce bir gülümsemeyle üste doğru bükülmüştü. Yavaşça bulunduğu yerden yükselerek siyah kemerini belinden çıkardı, kemeri bileğine doladı ve kıza doğru bir adım daha attı. “—Tek bir ses çıkarmayı aklından bile geçirme.” Genç cadı tam ağzını aralamıştı ki adamın serin ve uzun parmakları kızın küçük ve masum dudakları üzerine kapandı. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
- ♦♦:
Kendi ismini oluşturan harfler dondurucu ses tonuyla hayat bulmuştu büyücünün ağzından. Yaptığı hareketi bir kez daha sorgulamasına fırsat kalmadan kendi dudaklarını bulan o ılık dokunuş, vücudunda bir tereddüt melteminin esmesine sebep olmuştu. Gerginliğini gencin fark etmemesini umarak daha da sokuldu ona. Sağ elini çocuğun göğsüne, bedenleri olmasa kalplerinin dokunabileceği aralığa yerleştirdi. Sol elini ise kasık kemiklerinden önce omuzlarına daha sonra da ensesinde kıvır kıvır dağılan saçlarına doğru kaydırdı. Kesik nefesleri gitgide kararmaya başlayan derslikte yankılanırken, bedenini başkasına teslim etmenin verdiği o hissi özleyip özlemediğini kestiremiyordu. Arzu denen şey kalbindeki toprakların derinliklerinde gömülüydü, onu kürekle yüzeye çıkarıp tekrar ateşe vermek kendisini de korlar arasında bırakır mıydı bilmiyordu. Her ne kadar ruhen buna ihtiyacı olsa da nesnel dünyada sıkışıp kalmış bedeninin yeteri kadar güçlü olmadığından korkuyordu. Büyücünün önce yabancı olan dokunuşları başta irkilmesine neden olsa da, kendisini ana kaptırdığı o kısa bir süre boyunca, bedeninde gezintiye çıkan dokunuşlar hoşuna gitmeye başlamıştı. Sağ kulağının arkasından gerdanına kadar uysal öpücükler sıralanırken yavaş ve dikkatsiz adımlarla, bedenleri arkadaki masalara doğru ilerliyordu. Masanın kalın kenarını sırtında hissedince, bacaklarını beceriksiz hareketlerle gencin sağlam beline doladı. Stresle beslenen bedeninin yavaşça yukarıya kaldırılıp masanın tozlu zeminine yerleştirildiğini hissetti. O sırada ufak bir an ikisinin bedeni de durmuştu; uçsuz bucaksız gökyüzünü içinde taşıyan gözleri, şehvetle boyanmış kahverengi gözleri derince süzdü. Duraklama anı ne kadar uzun sürerse, vazgeçmeye o kadar çok yaklaşacağını bildiğinden göz kapaklarını tekrar örttü cadı. Ellerini gencin gri tişörtünün altına daldırıp vücudundaki her kasın detayında gezindirirken, dudaklarında hissetmeye başladığı öpücükler ilk başladıkları zamankilerden daha derindi artık. Ancak kesinlikle daha aşina hissettirmiyordu. Dudaklarının birleştiği her seferde, damarlarında dolanan o büyülü kanın çocuğu kendisine daha çok çektiğini biliyordu. Daha önce kendi türüne benzer birisiyle birlikte olup olmadığına dair bir fikri olmasa da, aralarındaki bu ten temasının diğerlerinden çok daha ayrı olduğunu fark etmiş olmalıydı. Cildine ait kokusu bile normal bir cadınınkinden daha yoğun ve cezbediciydi. Kan akışının hızlandığını ve değdiği her bir noktayı kor gibi yaktığını hissetti. İnce parmakları, dokunduğu kaslı bedenin her detayında bir iz bırakırken ellerinin yavaşça titremeye başladığını fark etti. Bu kadar çok yol kat etmişken, şimdi tekrar o dipsiz, karanlık kuyuya bırakmak istemiyordu kendisini. Ancak gencin elleri, pantolonunun üzerinden bacaklarına, oradan da kasıklarına kaydıktan sonra geçmişteki o olayda, kulağında uğuldayan kendine ait çığlıklar arasında yolunu kaybetti. Ne kadar çok bağırırsa bağırsın, kimse onu duymamış, yardımına koşan olmamıştı. Silik görüntüler kesik kesik zihninde yanıp sönerken, hissettiği korku ve gerginliğin bedeninin kontrolünü ele geçirdiğini hissediyordu. Ancak bunu nasıl dile getireceğini bilmiyordu. Yaptığı şeyden ve verdiği bu karardan öyle çok utanç duyuyordu ki, teninde dolanan o elleri, kendi tadını taşıyan o dudakları uzaklaştırmak fikrinde kapılıp gitmek üzereydi. Fakat çocuğun onu deli gibi görmesini, ona farklı açıdan bakmasını ya da yanlış anlamasını istemiyordu. “–Dur,” Harfler tozlu havaya karışırken aralanan dudaklarının tuzlu tadını aldı; o ana kadar ağladığını fark bile etmemişti. Utanç duygusu vücudundaki bir hücreden diğerine akım gibi iletilirken, çocuğun bedeninin kolları arasında yavaşça geri çekilmeye başladığını hissetti. Derin bir nefesin ardından şaşkınlıkla çatılmış kaşlarla kendisine yöneltilen bakışlara, mahçup bir şekilde karşılık verdi. “–Çok üzgünüm, Jérôme.” Bir derin nefes daha. Parmaklarıyla gözlerinden akıp giden tuzlu sıvıyı uzaklaştırmaya çabalarken, çocuğun bir cevap vermesini bekledi. Ne kadar büyük bir aptal, bir korkak ve bir zaman kaybı olduğunun söylenişinin kulaklarında yankılanmasını bekledi. Fakat Jérôme sadece bir merak, belki de bir anlayışla ona bakıyordu.
|
| | | Etheria Yönetim
| Konu: Geri: Veela & Yarı Veela Alımları Perş. Tem. 02, 2015 11:28 am | |
| Onaylandı, profile işlenmiş. |
| | | | Veela & Yarı Veela Alımları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|